imaj.ilhami.jpg

Hallerimizden bazi haller
Home
Düsünce ve Kolay Ezbercilikler
Aynayi Kendine Tutmak
Acayip Seyler
Aliskanliklarin Psikolojisi
Nuray Erenler ve Muratlarina Ermeyecekler
Linç Kültürü
Hiç Olmak
Manzaralar ve Biz
Karerce Bir Isik Yakmak
Bu Bir Borc Yazisidir
Su Insan Kizi de Garip
Karer Siteleri
Tarihin Tarihsizligi-2
Tarihin Tarihsizligi-1
Bulanik Sular ve incik Boncuk
Hallerimizden bazi haller
Durgun Gölleri Karistirmak
Tarih Masal Olsaydi
Kani Yado
Lozan Ve Oynanmis Kaderimiz
Ne gariptir bu Insanoglu
Onlarin Basbakani ve Bizim Amed
Ya Bu Deveyi Güdeceksin..
Eylül Kiran
Mercan Vadisi Denince
1.lüks siyaset
3.Dil yarasi
4.Digisen degistirecek
5.Kendini kemirmek
6.Cewlik bir siir
7.istanbul saldirilari
8.Ensenizi kabartmayin
9.Ömrüme mektuplar
10.Önce evinden
11.Evet pismanim
12.Köln yürüyüsü
13.Aldatilacakmiyiz
2.bin ladin
Ön söz
Anlasilmamak
Sözün bittigi yer
Pircan yaylasi
Cölasan'a mektuplar-1
Cölasana'a mektuplar-2
Cölasan'a mektuplar-3
Garip haller
Newroz adaleti
Tutsak sevgiler
Düsüncenin fay hatti
Durum ve durumlar
Türk devlet dalaveresi ve biz
Nefret
Bayrak ve tahammül
Cewlik bir siirdir simdi

 

 

 

 

 

 

Hallerimizden Bazı Haller

İlhami Sertkaya

Oturduğumuz bir park bankında, ‘beni dinler misin biraz’ demişti bir adam.  ‘Tabi ki dinlerim, hem de biraz değil çok.  İyi bir dinleyici olduğumu sanıyorum’ demiştim.
Meraklıyım üstelik yeni bir şey öğrenmeye, o yüzden sorularım olmuştu. Van gok’tan başlamış Saddam’ın devrilmesine gelmişti sohbetimiz.
 Saddam’a müdahaleyi, Irak’taki gelişmeleri nasıl değerlendirdiğini sormuştum.

 ‘Aslında ‘ dedi ‘ben kötülüklerden hiç yana değilim, kendi halimde biriyim’ dedi, bu şekilde devam etti.
 İçimde doğrusu gülümsedim, bir de ‘yani ben de kendi halimde değil de başkalarının halinde miyim’? diye kendimce söylendim.

Kestim…soruma cevap vereceğini sanmıştım, bildik ‘nasihatler’ yaptı. Dinlemedim….

Anladım ki ‘kendi boyunu aşan’ bir konu başlangıcı yapmıştı tesadüfen. Ben ‘genel kurmayı nasıl değerlendiriyorsunuz’ demiştim Murtaza beye, ‘Ben askeri uzman değilim’ diyor cevaben… Şimdi bu soruya böyle bir cevap veren, ’hayatın içinde oluyor’ ben de ‘hayatın dışında’ oluyorum. 
Güldürmeyin…

Kimin ne kadar ‘hayatın içinde’ olduğu, sorulan sorular ve verilen cevaplardan da anlaşılıyor. Venezuela’yı sormamıştım, hani ‘hayat’ diye tabir ettiği ve yaşadığı ülkenin kaderini belirleyen bir ‘merci’yi sormuştum.
 ‘Ben askeri uzman değilim’, yani ‘bilmiyorum’un  başka şekilde söylenmesi. Bilmeyen de bu cevabı verenin Türkiye’de değil de, başka bir ülkede yaşadığını sanır, eminim.
 Bu nasıl ‘hayatın içinde olmak’ sa….
 O halde kimse halkımızın değerlerini inkar eden söylemleri ‘görmezlikten’ gelerek, bize ‘nasihat’ vermemeli.
 O halde, ‘hiç ilgisiz, kendince yazılan çizilen senaryolar’ gibi cümlelerle, konuyu kaydırarak, sormak zorunda bırakılan sorulara cevap veremeyecek kadar ‘hayatın içinde’yse, ‘askeri uzman değilim’ senaryolarına hiç gerek yok.  Aksine inkar edilen, değerleri yasaklanan biziz. Bunu neden belirtiyorum?

Kim demokrasiden, toleranstan, özgürlükten, hukuktan, insanlıktan bahsediyorsa, bu garipliği, bu gerçeği görmek, ‘red’ etmek zorundadır da ondan. İnsanlık bu değil de başka bir şey midir? Bilen varsa söylesin.

Sayın Aydın Sevin, İbrahim’den başlayıp Arap çöllerinden ‘Anadolu’ya’ tur atıp halkımızın kimlik, dil, edebiyat ve tarihini inkar edecek, biz bu bildik inkar mantığını reddederken ‘Polemik’ci, ya da can sıkıcı’ olacağız.  Hiç umurumda değil, çünkü bilinir ki söz konusu olan ‘Hasan, Hüseyin, İbrahim’ değil, ’ben, sen o’ değil, bir halkın kendi özgürlüğüdür.


Hayır…  Buna herhalde  ‘hayatın içinde’ olduğumuz için duyarlıyız. 
 

Evrensel bakışa sahip olmak, insancıl duyguları, değerleri savunmak ile, genel söylemlerle bulanıklıklara çekip, kişinin kendi bilinç köşesinde, kendi esasını gizlemek, biri birine karıştırılmamalı. Bunlar farklı şeylerdir.
 

Beyinlerin ‘arka bahçesinde’ ‘süs çiçeği’  akılları nasıl anlayacağız? Konuşarak, sorarak, sözün özgürlüğünden çekinmeden, konuları dolandırmadan ancak. Sözden korkan sansürcüler, hiç açık yürekli değiller. Sözü kesenler de öyle. Sevmeyi, insanı, felsefeyi, olanları,olması gerekenleri, konuşacağız. Bu işin Avrupası, Afrikası yok. ’Hayat her yerde hayattır’ demişti bir Rus yazarı.

Biz kendisine müdahale edilmiş bir kaderin ve o kader hayatının çocuklarıyız. Kaderimize müdahale edenleri konuşacağız. O felsefeyi, gizemlilikleri, dönen dolapları konuşacağız. Her kesin doğrusu kendisine ama,  evrensel doğrular var; onu konuşacağız. Türkiye’de bütün bu insanlık dışı uygulamaların kendisini, o resmi ideolojiyi ve adresini konuşacağız. Esas adresin Genelkurmay olduğunu bir kimsenin bilmemesi ile bilip belirtmemesi çok farklı.  Yabancısı değiliz bu ‘aydın-entelektüe!’ tavırlara. ’Askeri uzman  değilim’ deyip belirtmeye çekiniyorsan, Irak’taki ‘Mustafa’nın trajedisini, Saddam’ları, Amerikla’yı belirtmek çok önemli değil.

Amerika mı? Saddamlar mı? Önce Türkiye’nin Saddamlarını görün, ‘bilin’, sonra bütün Saddamlara karşı olduğunuzun samimiyetine inanalım. Beceremiyorsanız nasihatler da vermeyin; imalı bilmeceler de oynamayın. İşiniz sadece ‘balık avlamak’ bile olsa, siz yine denizin kenarında, hayatın içindesiniz. Hayatın içinde olmak ile hayatı anlamak farklıdır. Biz   çok  ‘aydın’! çeşitliliklerini gördük,’Don Kişotluk ve şov’ suçlamalarının ardında gizlediklerini sandıkları ‘duruş’larını da biliriz.
 

Ama gerçek anlamda aydınlar da biliriz.

‘Hayatın dışındayız’ ya,  onun için biliyoruz.
 

Hallerimizde bazı haller manzarası böyledir, beğenelim, beğenmeyelim. Tavır sizin, duruş sizin, ‘hayatın için de dışından ’ne anladığınız’ da sizin. Sadece Bir halkın inkar ve yasak edilmiş değerlerini savunmak ‘senin-benim’ değil, hepimizin. Hani ‘Kıbrıslara sağa sola ordu gönderen ‘yasal eşkıyalara, hani ‘yurtta sulh cihanda sulh’ diyen, ama ‘cihanın’ neresinde olursa olsun bir halkın özgürlüğünü, kendisini özgürce ifade etmesini, devletini kurmasını ‘savaş gerekçemizdir’ diyen iğrenç aklın hayatımıza koyduğu ‘Susurluk’lar üreten devletin, felsefenin, ideolojinin bir adresi ve adı var, değil mi?

Bilenemezlikten gelseniz de, ‘askeri uzman değilim’ deseniz de….

Biz bu anlamsızlıkların anlamlarını biliyoruz demek istedim. Kimseyi zorla ‘İstanbul’a getirecek’ halimiz yok’. Fakat ‘İstanbul’a gelmiyorsa ’birileri,‘ İstanbul’a yolculuklardan, yollardan’ bahsederken benim de sorma hakkım var sanırım.
 

Nasıl yapmalı, patikalar, kavşaklar, yol kesenler kim?

‘Sussam uçurum, konuşsam zindan’ diye geçiyordu bir şiir de, hatırlıyorum. Bir de net olma erdemliliğinden uzak kalmayı bir marifetmiş gibi bizlere sunmaya devam edenlerin olduklarını biliyorum. Net olanları ‘suçlama’! talihsizliğin beyhude çırpınışlarının içinde, ‘aslında ben böyle polemiklere girmek istemiyorum’ deyip, girdiği işin bir polemik  olduğunu unutturduğunu sanarak, münazaralarda değiliz, kimse kimseye puan da vermiyor, gerek yok ‘beğeniler’ kazanma zahmetlerine. ’İki kere iki’ bütün dünyada dört eder,Türkiye de ‘beş’ etmez ki…

‘Ama, fakat, yani’ lere, ve sözleri ‘süsleyip’ dolandıranlaradır netliğimiz: Kimse kendisini kandırmasın Türkiye’ de de ‘bu meret’ ‘beş’ eder.  Bunu belirtirken ‘Don Kişot’  mu oluyoruz? Bu gerçeği belirtirken biz ‘geçmişin labirentlerinde’ kalıyoruz, ‘içinde olduğu hayatın’ bütün uğursuz politikalarını belirleyenleri ‘askeri uzman değilim’ deyip kendince bilmeyen de kendisine ‘geleceğini insanı’ imasını taşıyan oluyor. Benim böyle ‘ele güne’ dokunmayan, bütün değerleri yasak edilmiş halkınım başına bela olan resmi ideolojiye, bu ideolojinin devletine, adresine dokunmayan, işaret etmeyen, ‘bilmiyorum’ tabirini farklı şekilde belirten ‘iyi çocuğu’ oynayanlarla işim yok.
 

Bu bilinmeli. Altmışlı, yetmişli yıllarda değiliz ki A B C den başlayalım.   Hani ‘ geçmişin labirentlerine çakılıp kalmak’ işim değil, kimse ‘savunma’ diye böyle söylemlerle  kendisini tatmin etmesin. Her şey nettir.  Birileri görmek istemiyorsa o başka.  ’Gözün gözü’ yalnız yok, yüreğin de gözü var.

Sayın Eşber Yağmurdereli’nin gözleri yok,ama yürek gözü vardı. Gözleri olan kimi insanlardan çok daha iyi ‘hayatın içinde’ ve çok daha iyi ‘biliyor’ görüyordu. Üstelik ‘askeri uzman’ da değildi.
 

‘Burası okuldur çocuklar, politika yapılmaz burada’ dedikten sonra, bize Kemalizmi anlatırlardı akıllı öğretmenler(!) biliyor musunuz?

Anlaşılıyor muyum? Ya da anlaşılmak istenmiyor muyum?

Bu benim sorunum değil. . .


İlhami Sertkaya
11-9-2005