Hallerimizden Bazı Haller
İlhami
Sertkaya
Oturduğumuz bir park bankında, ‘beni
dinler misin biraz’ demişti bir adam. ‘Tabi ki dinlerim, hem de biraz
değil çok. İyi bir dinleyici olduğumu sanıyorum’ demiştim.
Meraklıyım üstelik yeni bir şey öğrenmeye, o yüzden sorularım olmuştu. Van
gok’tan başlamış Saddam’ın devrilmesine gelmişti sohbetimiz.
Saddam’a müdahaleyi, Irak’taki gelişmeleri nasıl değerlendirdiğini
sormuştum.
‘Aslında ‘ dedi ‘ben
kötülüklerden hiç yana değilim, kendi halimde biriyim’ dedi, bu şekilde devam
etti.
İçimde doğrusu gülümsedim, bir de ‘yani ben de kendi halimde değil de
başkalarının halinde miyim’? diye kendimce söylendim.
Kestim…soruma cevap
vereceğini sanmıştım, bildik ‘nasihatler’ yaptı. Dinlemedim….
Anladım ki ‘kendi
boyunu aşan’ bir konu başlangıcı yapmıştı tesadüfen. Ben ‘genel kurmayı
nasıl
değerlendiriyorsunuz’ demiştim Murtaza beye, ‘Ben askeri uzman değilim’ diyor
cevaben… Şimdi bu soruya böyle bir cevap veren, ’hayatın içinde oluyor’ ben
de ‘hayatın dışında’ oluyorum.
Güldürmeyin…
Kimin ne kadar ‘hayatın
içinde’ olduğu, sorulan sorular ve verilen cevaplardan da anlaşılıyor.
Venezuela’yı sormamıştım, hani ‘hayat’ diye tabir ettiği ve yaşadığı
ülkenin
kaderini belirleyen bir ‘merci’yi sormuştum.
‘Ben askeri uzman değilim’, yani ‘bilmiyorum’un başka şekilde
söylenmesi. Bilmeyen de bu cevabı verenin Türkiye’de değil de, başka bir
ülkede yaşadığını sanır, eminim.
Bu nasıl ‘hayatın içinde olmak’ sa….
O halde kimse halkımızın değerlerini inkar eden söylemleri
‘görmezlikten’ gelerek, bize ‘nasihat’ vermemeli.
O halde, ‘hiç ilgisiz, kendince yazılan çizilen senaryolar’ gibi
cümlelerle, konuyu kaydırarak, sormak zorunda bırakılan sorulara cevap
veremeyecek kadar ‘hayatın içinde’yse, ‘askeri uzman değilim’ senaryolarına
hiç gerek yok. Aksine inkar edilen, değerleri yasaklanan biziz. Bunu
neden belirtiyorum?
Kim demokrasiden,
toleranstan, özgürlükten, hukuktan, insanlıktan bahsediyorsa, bu garipliği,
bu gerçeği görmek, ‘red’ etmek zorundadır da ondan. İnsanlık bu değil de
başka bir şey midir? Bilen varsa söylesin.
Sayın Aydın Sevin, İbrahim’den
başlayıp Arap çöllerinden ‘Anadolu’ya’ tur atıp halkımızın kimlik, dil,
edebiyat ve tarihini inkar edecek, biz bu bildik inkar mantığını reddederken
‘Polemik’ci, ya da can sıkıcı’ olacağız. Hiç umurumda değil, çünkü
bilinir ki söz konusu olan ‘Hasan, Hüseyin, İbrahim’ değil, ’ben, sen o’
değil, bir halkın kendi özgürlüğüdür.
Hayır… Buna herhalde ‘hayatın içinde’ olduğumuz için
duyarlıyız.
Evrensel bakışa sahip olmak, insancıl
duyguları, değerleri savunmak ile, genel söylemlerle bulanıklıklara çekip,
kişinin kendi bilinç köşesinde, kendi esasını gizlemek, biri birine
karıştırılmamalı. Bunlar farklı şeylerdir.
Beyinlerin ‘arka
bahçesinde’ ‘süs çiçeği’ akılları nasıl anlayacağız? Konuşarak,
sorarak, sözün özgürlüğünden çekinmeden, konuları dolandırmadan ancak. Sözden
korkan sansürcüler, hiç açık yürekli değiller. Sözü kesenler de öyle.
Sevmeyi, insanı, felsefeyi, olanları,olması gerekenleri, konuşacağız. Bu işin
Avrupası, Afrikası yok. ’Hayat her yerde hayattır’ demişti bir Rus yazarı.
Biz kendisine müdahale edilmiş bir
kaderin ve o kader hayatının çocuklarıyız. Kaderimize müdahale edenleri
konuşacağız. O felsefeyi, gizemlilikleri, dönen dolapları konuşacağız. Her
kesin doğrusu kendisine ama, evrensel doğrular var; onu konuşacağız.
Türkiye’de bütün bu insanlık dışı uygulamaların kendisini, o resmi ideolojiyi
ve adresini konuşacağız. Esas adresin Genelkurmay olduğunu bir kimsenin
bilmemesi ile bilip belirtmemesi çok farklı. Yabancısı değiliz bu
‘aydın-entelektüe!’ tavırlara. ’Askeri uzman değilim’ deyip belirtmeye
çekiniyorsan, Irak’taki ‘Mustafa’nın trajedisini, Saddam’ları, Amerikla’yı
belirtmek çok önemli değil.
Amerika mı? Saddamlar mı? Önce Türkiye’nin Saddamlarını görün, ‘bilin’, sonra
bütün Saddamlara karşı olduğunuzun samimiyetine inanalım. Beceremiyorsanız
nasihatler da vermeyin; imalı bilmeceler de oynamayın. İşiniz sadece ‘balık
avlamak’ bile olsa, siz yine denizin kenarında, hayatın içindesiniz. Hayatın
içinde olmak ile hayatı anlamak farklıdır. Biz çok ‘aydın’!
çeşitliliklerini gördük,’Don Kişotluk ve şov’ suçlamalarının ardında
gizlediklerini sandıkları ‘duruş’larını da biliriz.
Ama gerçek anlamda
aydınlar da biliriz.
‘Hayatın dışındayız’ ya, onun
için biliyoruz.
Hallerimizde bazı
haller manzarası böyledir, beğenelim, beğenmeyelim. Tavır sizin, duruş sizin,
‘hayatın için de dışından ’ne anladığınız’ da sizin. Sadece Bir
halkın inkar
ve yasak edilmiş değerlerini savunmak ‘senin-benim’ değil, hepimizin. Hani
‘Kıbrıslara sağa sola ordu gönderen ‘yasal eşkıyalara, hani ‘yurtta sulh
cihanda sulh’ diyen, ama ‘cihanın’ neresinde olursa olsun bir halkın
özgürlüğünü, kendisini özgürce ifade etmesini, devletini kurmasını ‘savaş
gerekçemizdir’ diyen iğrenç aklın hayatımıza koyduğu ‘Susurluk’lar üreten
devletin, felsefenin, ideolojinin bir adresi ve adı var, değil mi?
Bilenemezlikten
gelseniz de, ‘askeri uzman değilim’ deseniz de….
Biz bu anlamsızlıkların anlamlarını
biliyoruz demek istedim. Kimseyi zorla ‘İstanbul’a getirecek’ halimiz yok’.
Fakat ‘İstanbul’a gelmiyorsa ’birileri,‘ İstanbul’a yolculuklardan, yollardan’
bahsederken benim de sorma hakkım var sanırım.
Nasıl yapmalı,
patikalar, kavşaklar, yol kesenler kim?
‘Sussam uçurum, konuşsam zindan’ diye
geçiyordu bir şiir de, hatırlıyorum. Bir de net olma erdemliliğinden uzak
kalmayı bir marifetmiş gibi bizlere sunmaya devam edenlerin olduklarını
biliyorum. Net olanları ‘suçlama’! talihsizliğin beyhude çırpınışlarının
içinde, ‘aslında ben böyle polemiklere girmek istemiyorum’ deyip, girdiği
işin bir polemik olduğunu unutturduğunu sanarak, münazaralarda değiliz,
kimse kimseye puan da vermiyor, gerek yok ‘beğeniler’ kazanma zahmetlerine.
’İki kere iki’ bütün dünyada dört eder,Türkiye de ‘beş’ etmez ki…
‘Ama, fakat, yani’ lere, ve sözleri
‘süsleyip’ dolandıranlaradır netliğimiz: Kimse kendisini kandırmasın Türkiye’
de de ‘bu meret’ ‘beş’ eder. Bunu belirtirken ‘Don Kişot’ mu
oluyoruz? Bu gerçeği belirtirken biz ‘geçmişin labirentlerinde’ kalıyoruz,
‘içinde olduğu hayatın’ bütün uğursuz politikalarını belirleyenleri ‘askeri
uzman değilim’ deyip kendince bilmeyen de kendisine ‘geleceğini insanı’
imasını taşıyan oluyor. Benim böyle ‘ele güne’ dokunmayan, bütün değerleri
yasak edilmiş halkınım başına bela olan resmi ideolojiye, bu ideolojinin
devletine, adresine dokunmayan, işaret etmeyen, ‘bilmiyorum’ tabirini farklı
şekilde belirten ‘iyi çocuğu’ oynayanlarla işim yok.
Bu bilinmeli. Altmışlı, yetmişli
yıllarda değiliz ki A B C den başlayalım. Hani ‘ geçmişin
labirentlerine çakılıp kalmak’ işim değil, kimse ‘savunma’ diye böyle
söylemlerle kendisini tatmin etmesin. Her şey nettir. Birileri
görmek istemiyorsa o başka. ’Gözün gözü’ yalnız yok, yüreğin de gözü
var.
Sayın Eşber Yağmurdereli’nin gözleri
yok,ama yürek gözü vardı. Gözleri olan kimi insanlardan çok daha iyi ‘hayatın
içinde’ ve çok daha iyi ‘biliyor’ görüyordu. Üstelik ‘askeri uzman’ da
değildi.
‘Burası okuldur
çocuklar, politika yapılmaz burada’ dedikten sonra, bize Kemalizmi
anlatırlardı akıllı öğretmenler(!) biliyor musunuz?
Anlaşılıyor muyum? Ya
da anlaşılmak istenmiyor muyum?
Bu benim sorunum değil. . .
İlhami Sertkaya
11-9-2005
|