Şu İnsan Kızı da Garip
İlhami
Sertkaya
‘Ne garip şu insanoğlu’ başlıklı
makalemde, bir anlık ‘insanoğlu’nun garipliğinden bahsetmiştim.
’Bir an’lık, çünkü ‘insanoğlu’nun gariplikleri anlatılarak bitecek gibi
değil. Hele ki, bir sitede, birkaç kitapla…
‘Ataerkil’ de başlamak gerekiyor aslında. Hani ‘insanoğlu’nun, ‘erkeğin’
toplumun her alanında kendi cinsinin saltanatına dayalı bütün
kurallarıyla karşı cinse eğemen olduğu dönemden yani… yani ‘Tanrı’
hukukunun Tanrıça hukukunu’ eğemenliği altına alabildiği dönemden
başlamak demek istiyorum….
Bu da, ne bu makalenin işidir, ne de bu makale öyle ‘haddini bilmemezlik’
yapamaz hayır… Amacım, sadece ‘eğemen cinsimden’ bir nokta olarak, belki
bir ya da birkaç soru işareti ortaya atmak. Bunu yaparken de, kendi
cinsimde beni af etmesi için hiçbir sebep göremediğim gibi asla da
istemem. Fakat karşı cinse ‘insan kızına’ karşı çok borcumun olduğu
kesin. ’insanlaşa bildiğim oranda’ kendimi ‘insan kızı’na karşı af
ettirebileceğimin de bilincindeyim.
Bu kısa belirlemeden sonra, yaygın deyimle ‘neyse’ diyip konuya Geleyim.
Biz ‘insan oğlu’ nun ‘anamız, bacımız, yarımız, eşimiz, sevgilimiz’
diye
hitap ettiğimiz karşı cins, ‘insan kızı’na bu kavramları kullanırken
bile, ‘tek yanlı’ ve sadece kendi cinsimizin çıkarı için genel olarak
kullandığımızın garip ve ‘çıkarcı kirliliğini’, isterse benim cinsim yani
‘insan oğlu’ inkar etsin, hiç önemi yok. Sevmekten bahsediyoruz ama kendi
sevmelerimizi dayatıyoruz. Politika, felsefe, aşk, ekonomi,
özgürlük, hukuk diyoruz ama kendi cinsimizin çıkar çerçevesini
dayatıyoruz. Kendi cinsimizin çıkarı, kendimiz için ne istiyorsak,
başkası, yani karşı cins için onu istemiyoruz. Dışarıda ‘kadın hakları’
seminerlerini verip, ‘içeri’ dönünce, ‘eşi, sevgilisi, kızı’ az gecikmiş
diye ‘erkek oğlu erkek’lik! Yapıp da onlardan hesap soran ne ‘aydınlar!’
gördüm ben.
Bir ‘kadın hakları’ konferansını düzenleyenler, beni de konuşmacı olarak
davet etmişlerdi. Dört konuşmacıdan sadece erkek olarak ben vardım. Bu
duruma bir yandan sevinmiş, bir yandan ‘nedense’ garipsemiştim.
Sevindiğim yan; ‘kadının kendi haklarının bilinciyle, haklarına sahip’
çıkması.
Garipsediğim yan ise; daha kendi hakları için karşı cinsten adeta
‘medet umması, onlara havale etmesi’.
Buna değinmiştim. Bir de bir ‘insan kızı’ olarak ‘Tansu Çiler’ler den
bahsetmiştim.
Başbakan olur olmaz, bir marifetmiş gibi, davranışları, yürümesi, yumruk
kullanması, kollarını kaldırmasıyla ‘erkeğe’ benzemeğe imrenmişti. ’Erkek
oğlu erkek’lerden bir bölüm erkek de ‘Helal olsun erkek gibi kadındır’
diye bağırıyorlardı. Bir kadının marifetinden dolayı, ya da bir erkeğin
marifetinden dolayı ‘helal olsun kadın gibi erkek ya da kadın gibi
kadındır’ sözüne, söylemine rastladınız mı siz?
Her ne kadar açık söylenmezse de, ‘tanrı’ ve ‘devlet’ erkeği
çağrıştırıyor. Bütün din kitaplarında (aynı derecede olmasa
da)kadına biçilen rol, temel anlayış olarak ortada. Erkeğin bir ‘ardılı’,
bir ‘tali’ unsuru olarak rolü erkek tarafından biçilen kadının tarihsel
süreç içinde günümüze kadar gelen trajedisi bir insanlık ayıbı olarak
daha sürmektedir. Bu ayıbın sahibi esas olarak ‘insanoğlu’dur. Haklı ya
da haksız savaşları çıkaran erkek, ağır yükünü, bedelini ise kadın
taşıyor. Politikayı yöneten erkek, politikanın ağır yükünü çeken kadın.
Ekonomik, sosyal, siyasal bunalımlara cins olarak sebep olan erkek, bu
bunalımların en çok kurbanı yine kadın oluyor. En küçük bir sosyal birim
olan ‘ev’ de ‘devlet’ olan erkek, toplumda ‘devlet’ olan yine erkek.
Kadın ‘yönetilen, devletin, yani erkeğin koyduğu kurallara’ ‘uyan unsur’
oluyor. Bu müthiş çelişki, insandan insan, ülkeden ülkeye, toplumdan
topluma gelişmişlik paralelinde farklılık gösterse de, genel olrak günümü
dünyasında erkek eğemenliği sürmektedir daha.
‘Madem biz kadınların giyotine gönderilme hakkımız var, o zaman bizim
seçme ve seçilme hakkımız da olmalı’ demişti Fransız bayan.
Şu sonuca varıyorum kısaca:
Kimse kimseyi kurtarmaz. Erkek kadını asla kurtarmaz. Kapitalist insan
tipine, hukukuna, sınıfsal dengesizliklerine, ekonomik çelişkilerine, hukukuna
‘izm’ine ‘alternatif’ diye ortaya çıkmış sosyalist ülkelerden de kadının
toplumda oynadığı rolünü genel anlamda gördük. İki sistemin bir başka
ortak yanı, erkek egmenliğine dayanan iktidarların oluşmasıdır.
Sosyalist ülkelerden iktidardaki ve genel olarak siyaset alanında,
‘yönetici kademelerdeki’ kadın sayısı yine içler acısıydı. Kadının
kurtuluşu, erkek eğemen saltanatının yıkılışı anlamına gelir. O halde
kadını ancak kendisi kurtarır, sorunlarını ancak kendisi çözer. Bu da
kadının kendi örgütlenmesini, her alanda kendi inisiyatifini, gücünü,
caydırıcılığını oluşturarak olabilir. Yılda bir sekiz mart günü
kadınların kendi haklarını ve kendilerini hatırlatmaları ve
hatırlanmaları bir gelenek olarak elbette tarihidir ama, sadece bununla
yetinmek, yetindirmek sorunu çözmüyor.
Kadın sorunu, adı üzerinde olduğu gibi, ‘Kadının sorunudur’. O halde her
sorunda olduğu gibi, bu sorunu da ancak sahipleri çözer. Genel anlamda
kendi sorunları ve çözüm bilincinde olan aydın, okumuş, birikimli olup
da, pratik anlamda adım atmayan, atamayanlara ‘insan kızı’na dır sözüm.
‘İnsanoğlu’ kadar değil elbet ama ne de olsa, ‘ŞU İNSAN KIZI DA GARİP’
demek geliyor, geldi içimde.
Bu bir tartışma konusu olabilir mi?
28-08-2005
İlhami Sertkaya
|
|
|
|
|
|