AYNAYI
KENDİNE TUTMAK
İlhami Sertkaya
'Kendisi olmak' olacaktı
aslında bu makalemin ismi. Kalsın.. Çok önemli değil. Nasıl olsa hangi yazı
olursa olsun, anlayış kapasitesi geniş olanlar anlar. Bunun aksi, her zaman
anlamayanlar, ya da sıfıra yakın ve ya yamalık anlayanlar da olacak.
Bir de siz ne yazarsanız yazın, bildiklerini okuyanlar, yazılan
yazıların kendilerinin okumak, görmek istedikleri gibi ve sanki de öyleymiş
gibi sananlar da var.
'Bilmeyen de korkmuyorum, bilenden de korkmuyorum, ama şu yarım yamalık
bilenler yok mu?' diye bir söz, şöyle tamamlanmış; ‘İŞTE ONLARDAN
KORKUYORUM.' Bu sözde 'korku' kelimesi yerine 'acıyorum' kelimesini
koyarsam, hep inandığım bir cümle olacak bu.
Fakat bir farkla...
Artık doğrusu böylelerine acımıyorum.
Kuranı kerimi derince ve iki sefer okudum. Konular ve ayetler ile ilgili
tartışmalarda, artık gariplikten öte, alıştığım gülünesi tepkilerle
karşılaştığımda;'Bana neden tepki gösteriyorsun adam!..
Ayetleri ben yazmadım ki… Yazanlara ya da doğru bulmuyorsan ayetlere tepki
göster'diyorum...
Diyorum ama gel de 'adam anlasın'. Bu bir 'insan faciası' davranışıdır.
'El uzatanın elini, dil uzatanın dilini!' koparmak esprisinin eğemen bir
söylemi olduğu toplumlarda, 'bilim, ilim' gibi kavramların 'vay haline!'
Değişik 'tabu' söylemlerinin felsefelerindeki paralellikleri düşünmüş
olmalısınız. 'İZM'lerin bütününde 'tabular' var. Her fırsatta, 'kendi
tabusu olanların, başka tabulara karşı çıkmalarının bir aldatmaca' olduğuna
vurgu yapıyorum.
Bu aldatmacalı, çifte standartlı belalardan arınılmadığı sürece,
birilerinin taşıdıkları bir hastalık vardır ve adı da doğmatizm'dir.
Dinci kesimden ve genel olarak sol ve ırkçı kesime kadar olan siyasi
yelpazede eğemen olan hastalık budur.
Kemalizm’den, şeriatçısına kadar olan hastalık budur. Düşünün, bir
şeriatçı, Kemalizm’e 'muhalifli' yaparken, onun ırkçılığına ya da
'gâvurluğuna' karşı çıkarken, savunmak istediği şeriat da, bir başka
'Kemaliz' olduğudur. İkisinden de 'El dil koparma' felsefesi var. Biri
'birlik beraberlik vatan millet, kardeşlik, hainlik' edebiyatıyla bunu
yapıyor, diğeri, 'Gavur, inşallah, maşallah, Allah' edebiyatıyla...
Bir başkası da, 'Proletarya diktatörlüğünün savunuculuğunu yaparken, 'En
iyi diktatörlük benimdir halk için' diyor. Bu kesimin de kendi tabusu, 'el
dil koparma' esprisini de, eklersek, 'Bilim, ilim' diye 'evrenselliklerden
evrensellik belgenin artık'.
BEN BUNLARDAN YOKUM...
Hiç biri de evrensel insanlığı kapsamıyor da ondan... Bunların sadece
kendileri için 'hukuku, demokrasileri' var, her kes için değil.
Bütün kalıpsallıkların, 'ilkeler' diye' çizdikleri çerçevelere
insanlık sığmaz. Başka bir deyişle; insanlık bütün bu 'çerçeve'cileri
kapsar ama bunlar insanlığı bir bütün kapsamazlar. Bizim kuşak tam üç
sistem gördü: Feodalizm, Kapitalizm, Sosyalizm. Bu aslında her şeye rağmen
bir şans. Her kuşak tam üç sistem göremez, yaşayamaz. İyi ama 'görüp de
görmeyenlere' ne diyelim? Şanslılar mı diyelim?
Bütün bunlar aslında aynı iplikte örülmüşler. Ortak paralellikleri, ortak
paydaları var.
1- Hepsi de, kendi çerçeveleri ve pencerelerinde 'demokrasiyi, hukuku,
özgürlüğü'! 'doğru' bilirler, bir diğerini asla kabul etmezler.
2- Hepsi de, 'her şeyi' sadece kendileri ve onları savunanlar için
isterler, kıstasları budur
3- Hepsi de Kendileri dışında kalan dünyayı 'kötü' bilirler,
iktidarlarında, dışlarındaki dünyanın üzerinde acımasız baskılar
uygularlar.
4- Hepsinin de, 'peygamber'leri var ve 'mürittirler.
5- Hepsi de çifte standartlıdırlar ve o yüzden duru değiller.
6- Hepsinin kendilerine göre' aydın, entelektüel, tanımları var ve
ideolojik pencerelerinde bakarak değerlendirirler.
7- Hepsi de asla tahammülcü değiller ve aldatıyorlar.
O yüzden ben bütün bunların çifte standartlıklarına vurgu yaparken, Hepsi
de bana kendilerine ait söylemlerle tepki verirler.
Kemalisler bana;'bölücü, hain’, Şeriatçılar bana; ‘şeytan, gavur’, sol
bana; 'emperyalizmin uşağı, milliyetçi, ırkçı’ diyor. Görülüyor ki,
ilginç bir fanatik paralelliklerin versiyonlarının duru ve insana ait bütün
değerlerin yasaklanmalarına, baskı altına alınmalarına, kısaca 'insanlık
ayıplarını' taşıyanları deşifre edilmelerindeki 'düşman kardeşlerin'
buluştukları ortak payda görenler, bilenler için ortadadır.
Sahipleri kaçamazlar bu gerçeklikten.
Bu gerçeklerden sayın Murtaza da kaçamaz. Şimdi karşımda o var. Onu deyim
uygunsa 'masaya yatırmalıyım' biraz. Tabi bilinmeli ki, o, birey olarak ele
alınmıyor burada. O, yukarda saydıklarımdan bir 'çeşit'ine aittir.
Ondan, onun şahsında o 'felsefeyi' masaya yatıracağım. Sayın
Murtaza, hiç bir zaman açık ve net olamadı. Ona bir kaç kez
cevaplanması için net sorular sordum cevaplamadı. Kemalizm’i sormuştum.
Cevap yok. Çünkü böylelerinin kendi düşüncelerine güvenmedikleri için deyim
yerindeyse 'mırın-kırın' yapıyorlar, laf kalabalığı, ezbercil 'okşayıcı'
entelektüel' sözlerle hep gerçeklerden kaçmanın yollarını ararlar. Biz de
yutacağız sanıyorlar...
Madem tartışmaya giriliyor, 'terlemeli' insan. Bu çok normal. Fakat
'terlemeyi göze alamıyorsan, sorulara cevap vermekten kaçıyorsa ne diye
tartışmaya giriliyor, o da işin başka garip yanıdır, bilirim bende
kalsın.
Şuraya bakın; 'Atilla İlhan’ı yakından tanıyordum. Komşuyduk. Yolu iş
yerimin kapısından geçerdi. Kimi zamanlar, yaşanan olaylara
ilişkin, değerlendirmelerle sohbet etme fırsatını buluyorduk.
Oldukça mütevazı, demokrat, Türkiyelilik temelinde insan haklarından
yana tavır koyan, yaşlı, o oranda sevimli, İnsan sevgisi dolu
bir Türk aydınıydı. Belki özel olarak Kürtler’den, kıyımlardan söz
etmemişti ama genel değerlendirmeleri arasında insanlık vardı.'
Biz ne diyoruz, o ne anlatıyor ve belirlemelerimi doğruladığının farkında
bile değil.
'Belki de' diyor 'özel olarak Kürtlerden, kıyımlardan söz etmemişti
ama... 'özeli, geneli ve belki'si yok, düpedüz bahsetmemiştir, çünkü
bu bir duruş, bir tarz, bir felsefi davranıştır. Peki, bir 'aydın!'
düşünün, devleti yakıyor, yıkıyor, dünyanın en acımasız
katliamlarını yapıyor, bütün bu olup bitenlere ses etmiyor ama 'aydınımız!'
'insancıl ve aydın!'
Sayın Murtaza'nın içine düştüğü bu sefaletin kaynağı, düpedüz Kemalizm’in
çerçevesidir. Bilinir ki Kemalizm’in çerçevesinde 'açık yüreklilik'
değil, çifte standartlık var. O, uzak kıtalardan halklardan
özgürlüklerinden' bahsetmenizi yasaklamıyor çünkü ona 'dokunulmadığı' için.
Ama Kemalizm ve 'aydınları' direk egemenlikleri altına aldıkları Kürt
halkının kıyamlarına, yasaklarına, değerlerine 'dokunmayın, kurcalamayın'
diyor, 'deşifre' edilirim, saltanatım sarsılır' diyor.
İşte bu durum, bütün resmi ideolojilerin insanlık akısındaki
'faciaları'dır. İşte bütün diktatörlüklerin dalkavuklarının ortak yanları
ve özellikleri burada var. Saddamcılar da başka diktatörlüklere karşı
çıkarlardı. Hitlerciler de... Yani burada felsefe şu: “BENİM DİKTATÖRÜM
İYİDİR”, ya da, “BENİM Kİ DİKTATÖR DEĞİL.”
Şimdi Saddam'ları savunup başka diktatörlüklere karşı çıkan bir Saddamcı
ile Atilla İlhan arasında bu anlamda bir fark var mı? Ve bunları savunan
'arasında ne fark var?
Demek ki 'Murtazalar' her ülkeden aynı iplikten örülmüşler.
Sonra Nazım Hikmet ile ilgili belirlemelerime karşı 'Berdırxana gönderilen
mektup'. Be İlahi adam, bu 'pazarda kimler kimlere mektup göndermedi,
kimler kimlere 'küçük hesaplar' yapmadı ki...
Atatürk şeyhin, seyidin ellerinde eteklerinden az mı öptü? Bunlara az mı
mektup gönderdi? Kürtlerden, hukuktan az mı bahsetti? Çerkez Ethemleri,
Diyab Agaları, Cemile Çetoları az mı öven sözler sarf etti?
Sonradan bütün bu ellerini öptükleri, övdüklerini asmadı mı?
Bahsettiği Kürtler ve özgürlüklerini, iyi bir aldatmaca olarak 'tek
dil, kimlik, renk’, söylemini egemen kılmak için ilk fırsatta
yasaklamadı mı? İnkâr etmedi mi? kırmadı mı?
Şimdi peki nedir bunun adı? Atatürk, bunlardan bahsetti diye, sonradan
bütün bu değerlerin yasaklamalarını, katliamlarını görmeyecek miyiz?
İşin içinde kimse zorlanarak çıkamaz. Seksen yıldır bu hileyle karşı
karşıyayız. Neden bu hilenin adını koymaktan çekiniyorsunuz?
Bütün bunlara 'Hile değil, dürüstlüktür' diyebiliyor mu Kemalizm’i
savunanlar?
Onlar bile diyemiyorlar, siz nesiniz ki?
Şimdi birileri bu hilenin ve hilecilerin kan ve vahşete çevirdikleri
halkımızın ve coğrafyasını 'görmeyecek'! 'dede korkut massalları anlatacak'
bizden de 'aydın demokrat' sıfatlar, 'iltifatlar!' bekleyecek?
İnsanlıkla bu kadar alay edilmez. Bu işin sahiplerinin yakalarına
yapışırlar. Siyasi sıfatlar burada hiç önemli değil.
Onun için Sayın Ali Karer'in Necip Fazıl Kısakürek’in Dersim katliamıyla
ilgili yazısını evrensellik ve çifte standartçılara bir şamar gibi anlamlı
buluyorum.
Şimdi söz söyleyin peki, biri 'dinci', bir diğeri
'sosyalist-komünist'. Hangisinin tavrı insanidir?
Geçin bu aldatmaca mektuplarını, karnımız toktur böyle filmlere...
Biz halkımızın katliamlarına sessiz kalanlar da ne 'Özgürlük, güneş
aydınlık, hürriyet' kavramlarıyla doldurulmuş şiirler gördük, 'kurtarmaz'
kimseyi böyle ucuz ezbercilikler. Bu sitede Kıbrıs işgalcisi Ecevit'lerin o
'dostluk, barış' kavramalarıyla dolu şiirlerinden bahsetmiştim.
Peki, ne olacak şimdi? Yutacak mıyız?
Bizim coğrafyadaki her özgürlük hareketindeki durumlara bir tarih yolculuğu
yapın; göreceksiniz ki, böyle dönemlerde, hemen her kes 'Türk Kürt
kardeşliğinden' ve 'yabancıların kışkırtmalarından' bahsetmiştir.
Burada da bir hile var. Kürtleri aldatma, arkadan vurma ittifaksız bırakma
hilesi. Ne zaman bu hile uygulanabildi, bu 'kardeşlik masalına'
ihtiyaç duyulmuyor.
'Kardeşsen kardeşin haklarını ver' derler adama...
'Emperyalizm kışkırtıyor, karıştırıyorsa, akıllı ol da sen sorunu sağduyulu
çöz, 'emperyalizm'e bırakma işi' derler adama.
'Emperyalizme karşıysan onun kucağında olan sensin, ondan destek alarak
beni vuran Nasrettin hoca değil, sensin, önce çık onun kucağından, sonra
bana antiemperyalizmi anlat' derler adama.
Bütün bunlar bir hile.
'Ulusların kendi kaderlerini özgürce tayın etmesinden yanaysanız bay
'komünistler, sosyalistler, stalinistler, sosyal demokratlar' o zaman
Kürt halkının da kayıtsız, şartsız kendi kaderini tayın etmesini 'lam cim'
etmeden açıkça savunacaksınız. Kürt halkının kaderine müdahale edenlerin de
adını 'Kemalizm’i' açıkça koyacaksınız karşı çıkacaksınız.
Bütün değerleri inkar edilmiş, Kürt halkı kendi ulusal değerlerini ve
özgürlüklerinin savunulmasının adı sanki bir 'suçmuş' gibi milliyetçi
diyenlerin, Kıbrıs’ta iki yüz bin Türk için devlet isteyenlere sessiz
kalmalarını bilmiyor değiliz.
'Türkleşmiş Kürt tavrıdır' sayın Murtaza’nın ki kısaca... Hani bir de bize
egemenlik altına alınmış bir halkın coğrafyanın içinde biri olarak, bize
kendi halkını inkar eden, değerlerini yasaklayanların adını koysa ve bize
bu yetmiyormuş gibi, 'evrensellik, aydın, entelektüel' söylemlerde
bulunup çelişik manzarasını gizlemeye kalkmasa...
Sorularımıza somuıt cevaplar verebilse...
AYNAYI BİY KENDİSİNE TUTSABİLSE...
Onu da çekerdik sineye... Ama hayır, o bize daha bildik şarkıları söylüyor
'hayatın içinde biri olarak'. Kürt halkı çok bedeller ödeyerek politikayı
artık öğrendi. Uygar dünyadaki yerini alacak. İttifaklarını kuracak.
İttifaksız kalmayacak.
Kimse artık bunun önüne geçemez.
Hileler ve oyuncularını masaya yatıracak kadar tecrübelere sahip artık Kürt
halkının politik potansiyeli.
'Kerkük şarkıları'nın, 'kardeşlik masallarının artık sökmediğine devlet de
şahit oldu.
Korku budur.
İlla ki 'sevilecek aydın mı arıyorsunuz?' Kürt halkında yeteri kadar var.
Yok.... 'Attila İlhan'lar olmalı mutlaka... 'Her ne kadar Kürtlerden,
kıyımlarından bahsetmese de…'
'Evrensellik' diye 'Türkleşmiş bir Kürt tavrının' bize tekrarladıkları daha
bu eski şarkılardır.
Bu bir kompleks...
İlhami Sertkaya
19.10.2005
|