Önce evinden Başla
Çoğu zaman eleştirilerimizi soyut genel ve alışılmışlıklardan kurtaramıyoruz.
Ruhumuza yerleştirilmiş çelişkiyi görmeden, çelişkili davrandığımızın farkında
olamıyoruz çoğu zaman. Haklarımızı dile getiriken ve taleplerimizin haksızlıklara uğramış
olduklarını söylerken, bunlarla ilgili payımıza düşenleri, yapabileceklerimizi yapacak kadar yakın
ve gerçekçi değiliz kendimize. Bu gerçekliğin de bizim detaylarımıza indirilen bir kompleks bozukluğu
olduğunu düşünüyorum. Örneğin, eğer asimilasyona ve dilimizin yasak edilmişliğine, inkarına
karşıysak, nereye gittikse Türkçe'yi beraberimizde götürdüğümüzü nasıl açıklayacağız? Türkiye
dışında dünyanın hiç bir ülkesinde Kürtçe yasak olmamasına rağmen, kendi dilimiz öğrenmek
yerine ağzımıza koydukları Türkçe'yi neden kullandığımızı anlayamıyorum.
Dünyanın birçok ülkesinde, Avrupa'nın hemen her ülkesinde, üniversitelerde Kürdoloji kürsüleri var. Çoklarımız
Avrupa'da, bir kaç Avrupa dilini öğrenmeye çaba göstermesine rağmen, Kürtçe'yi öğrenmeyi düşünemiyoruz.
Kürtçe,
Türkiye'de yasaktır ve ondandır Kürtçe öğrenemedik gerekçesi, olanaklar olmasına rağmen Avrupa'da
öğrenmemenin gerekçesi de olamaz her halde. Yeni bir tartışma kapısını açmak istemiyorum fakat,
çoğu zamandır söylüyorum ki, Türkçe diliyle, şiirleriyle, yazımıyla Kürtçe edebiyatı olmaz.
Ben yazdığım Türkçe kitaplarımı ondandır Türkçe edebiyatından sayıyorum. Orada benim
Kürtçe duygularım yok. Kürtçe gülmelerim, düşlerim, hüzünlerim sevmelerim, duygularım yok. Ve bazı Kürt
yazarların da, Türkçe kitaplarını kastederek; "önemli olan konudur, konu Kürt olursa, o kitap Kürt edebiyatdır"
şeklindeki belirlemelerini de Kürtçe'yi öğrenme zahmetine katlanmamalarının bir vesilesi olarak değerlendiriyorum.
Bir kütüphaneye gittiğiniz zaman kitapların dillere göre bölümlendiğini görürsünüz. İngilizce bölümü,
Türkçe bölümü, Fransızca bölümü gibi.. Dilin önemini hepimiz en azında teorik olarak açıklayabiliriz. Dilin
bir ulusun edebiyatının, kültürünün, ruhunun, sanatının ve dolayısıyla şekillenmesinin
ilk anahtarı olduğunu bilmek ve bilince çıkarmak zorundayız. Dil olmazsa bunların hiç biri olmaz.
Dil olmazsa rengin de olmaz ve sen de kendin olmazsın. Türkiye'de cumhuriyet kurulur
kurulmaz, o bölük pörçük bütçesiyle, fabrikalar yerine Kürdistan'da okullara öncülük vermesini ne kadar anlayabiliyoruz acaba?
El oğlunun aç kalma pahasına bizim dilimizi asimile etmesini, öyle genel bilinen basit açıklamalarla izah edemeyiz.
El oğlu biliyordu ki, eğer dilin elinde alınırsa, her şeyin elinde alınabilinir. Bu gerçeklik
Kürdistan'a ait özel bir uygulamadır. Kürdistan sömürge statüsünde bile değil gerçekliği, işte bu özel
uygulamada da kendisini göstermektedir. Sömürgelerde yerli halkın dilini ortadan kaldırmak için bu kadar çabalar,
uygulamalar olmamıştır ve zaten dil de inkar edilmemiştir. Güneydoğu Kürdistan'ın Irak ve İran
devletleri tarafından ne coğrafya adı, ne de Kürtçe dili inkar edilmemiştir. Bunu daha çok o parçalardaki
halkımızın kendi dillerini her zaman yaşatmalarıyla açıklayabiliriz. Saddam ya da İran
kalkıp 'Kürtçe dili yoktur' derse ve inkar ederse, bütün bir toplum güler. Fakat, Türkiye bunu söyleyebiliyor daha. Ve kimi gazeteciler! Dil uzmanları! Yazar takımı çelişkili ve komik açıklamalarıyla bu rezilleşmişliğe
katılabiliyor daha.. Bunu da Türkiye'deki asimilasyonun derinliğine bağlamak gerekiyor. Eğer bizler dilin
önemini anlayabilseydik yeterince, dilimizi elden geldiğince bütün yasaklara, dikta uygulamalarına rağmen canlı
tutar, bugünkü acılı açıklamalara bir parça sebep olamazdık. Herkes kendisini, vijdani duygularıyla
bu konuda sorgulamalıdır. Bu kötü gidişatı kendinden başlayıp bitirmelidir. Basit gerekcelere
sığınmamalıdır. Kürtçe biliyor muyum?. Bilmiyorsam öğrenmeliyim. Biliyorsam
neden konuşmuyorum? Konuşuyorsam evimde başlamalıyım. Günlüğüme koymalıyım. Az çok
biliyorsam, 'yanlış konuşurum' diye konuşmamaÊ kolayının bedelini kendimi bitirmekle ödememeliyim.
Dilimi konuşmak için öğrenmenin olanakları varken, artık öğrenememenin gerekçelerine sığınmam,
kendime karşı bir ciddiyetsizlik değil de nedir? Ben yokum bu basitliklerde. Bilmiyordum, öğrendim. Önce
kurmanci lehçesini, sonra Zazaca lehçesini öğrendim. İlk işim evimde başlamak oldu ve öyle yaptım.
Konuşuyorum, okuyorum, yazıyorum. Ondandır diyorum, sahte tarihin seni gerçek tarihinle uzaklaştırdığı
mesafeyi kapat, dilini öğren ve önce kendinden, önce ev içinden başla.
Îlhami SERTKAYA
|
|
|
|
|