imaj.ilhami.jpg

10.Önce evinden
Home
Düsünce ve Kolay Ezbercilikler
Aynayi Kendine Tutmak
Acayip Seyler
Aliskanliklarin Psikolojisi
Nuray Erenler ve Muratlarina Ermeyecekler
Linç Kültürü
Hiç Olmak
Manzaralar ve Biz
Karerce Bir Isik Yakmak
Bu Bir Borc Yazisidir
Su Insan Kizi de Garip
Karer Siteleri
Tarihin Tarihsizligi-2
Tarihin Tarihsizligi-1
Bulanik Sular ve incik Boncuk
Hallerimizden bazi haller
Durgun Gölleri Karistirmak
Tarih Masal Olsaydi
Kani Yado
Lozan Ve Oynanmis Kaderimiz
Ne gariptir bu Insanoglu
Onlarin Basbakani ve Bizim Amed
Ya Bu Deveyi Güdeceksin..
Eylül Kiran
Mercan Vadisi Denince
1.lüks siyaset
3.Dil yarasi
4.Digisen degistirecek
5.Kendini kemirmek
6.Cewlik bir siir
7.istanbul saldirilari
8.Ensenizi kabartmayin
9.Ömrüme mektuplar
10.Önce evinden
11.Evet pismanim
12.Köln yürüyüsü
13.Aldatilacakmiyiz
2.bin ladin
Ön söz
Anlasilmamak
Sözün bittigi yer
Pircan yaylasi
Cölasan'a mektuplar-1
Cölasana'a mektuplar-2
Cölasan'a mektuplar-3
Garip haller
Newroz adaleti
Tutsak sevgiler
Düsüncenin fay hatti
Durum ve durumlar
Türk devlet dalaveresi ve biz
Nefret
Bayrak ve tahammül
Cewlik bir siirdir simdi

 

 

 Önce evinden Başla

Çoğu zaman eleştirilerimizi soyut genel ve alışılmışlıklardan kurtaramıyoruz. Ruhumuza yerleştirilmiş çelişkiyi görmeden, çelişkili davrandığımızın farkında olamıyoruz çoğu zaman. Haklarımızı dile getiriken ve taleplerimizin haksızlıklara uğramış olduklarını söylerken, bunlarla ilgili payımıza düşenleri, yapabileceklerimizi yapacak kadar yakın ve gerçekçi değiliz kendimize. Bu gerçekliğin de bizim detaylarımıza indirilen bir kompleks bozukluğu olduğunu düşünüyorum. Örneğin, eğer asimilasyona ve dilimizin yasak edilmişliğine, inkarına karşıysak, nereye gittikse Türkçe'yi beraberimizde götürdüğümüzü nasıl açıklayacağız? Türkiye dışında dünyanın hiç bir ülkesinde Kürtçe yasak olmamasına rağmen, kendi dilimiz öğrenmek yerine ağzımıza koydukları Türkçe'yi neden kullandığımızı anlayamıyorum. Dünyanın birçok ülkesinde, Avrupa'nın hemen her ülkesinde, üniversitelerde Kürdoloji kürsüleri var. Çoklarımız Avrupa'da, bir kaç Avrupa dilini öğrenmeye çaba göstermesine rağmen, Kürtçe'yi öğrenmeyi düşünemiyoruz.

Kürtçe, Türkiye'de yasaktır ve ondandır Kürtçe öğrenemedik gerekçesi, olanaklar olmasına rağmen Avrupa'da öğrenmemenin gerekçesi de olamaz her halde. Yeni bir tartışma kapısını açmak istemiyorum fakat, çoğu zamandır söylüyorum ki, Türkçe diliyle, şiirleriyle, yazımıyla Kürtçe edebiyatı olmaz. Ben yazdığım Türkçe kitaplarımı ondandır Türkçe edebiyatından sayıyorum. Orada benim Kürtçe duygularım yok. Kürtçe gülmelerim, düşlerim, hüzünlerim sevmelerim, duygularım yok. Ve bazı Kürt yazarların da, Türkçe kitaplarını kastederek; "önemli olan konudur, konu Kürt olursa, o kitap Kürt edebiyatdır" şeklindeki belirlemelerini de Kürtçe'yi öğrenme zahmetine katlanmamalarının bir vesilesi olarak değerlendiriyorum. Bir kütüphaneye gittiğiniz zaman kitapların dillere göre bölümlendiğini görürsünüz. İngilizce bölümü, Türkçe bölümü, Fransızca bölümü gibi.. Dilin önemini hepimiz en azında teorik olarak açıklayabiliriz. Dilin bir ulusun edebiyatının, kültürünün, ruhunun, sanatının ve dolayısıyla şekillenmesinin ilk anahtarı olduğunu bilmek ve bilince çıkarmak zorundayız. Dil olmazsa bunların hiç biri olmaz. Dil olmazsa rengin de olmaz ve sen de kendin olmazsın. Türkiye'de cumhuriyet kurulur kurulmaz, o bölük pörçük bütçesiyle, fabrikalar yerine Kürdistan'da okullara öncülük vermesini ne kadar anlayabiliyoruz acaba? El oğlunun aç kalma pahasına bizim dilimizi asimile etmesini, öyle genel bilinen basit açıklamalarla izah edemeyiz. El oğlu biliyordu ki, eğer dilin elinde alınırsa, her şeyin elinde alınabilinir. Bu gerçeklik Kürdistan'a ait özel bir uygulamadır. Kürdistan sömürge statüsünde bile değil gerçekliği, işte bu özel uygulamada da kendisini göstermektedir. Sömürgelerde yerli halkın dilini ortadan kaldırmak için bu kadar çabalar, uygulamalar olmamıştır ve zaten dil de inkar edilmemiştir. Güneydoğu Kürdistan'ın Irak ve İran devletleri tarafından ne coğrafya adı, ne de Kürtçe dili inkar edilmemiştir. Bunu daha çok o parçalardaki halkımızın kendi dillerini her zaman yaşatmalarıyla açıklayabiliriz. Saddam ya da İran kalkıp 'Kürtçe dili yoktur' derse ve inkar ederse, bütün bir toplum güler. Fakat, Türkiye bunu söyleyebiliyor daha. Ve kimi gazeteciler! Dil uzmanları! Yazar takımı çelişkili ve komik açıklamalarıyla bu rezilleşmişliğe katılabiliyor daha.. Bunu da Türkiye'deki asimilasyonun derinliğine bağlamak gerekiyor. Eğer bizler dilin önemini anlayabilseydik yeterince, dilimizi elden geldiğince bütün yasaklara, dikta uygulamalarına rağmen canlı tutar, bugünkü acılı açıklamalara bir parça sebep olamazdık. Herkes kendisini, vijdani duygularıyla bu konuda sorgulamalıdır. Bu kötü gidişatı kendinden başlayıp bitirmelidir. Basit gerekcelere sığınmamalıdır. Kürtçe biliyor muyum?. Bilmiyorsam öğrenmeliyim. Biliyorsam neden konuşmuyorum? Konuşuyorsam evimde başlamalıyım. Günlüğüme koymalıyım. Az çok biliyorsam, 'yanlış konuşurum' diye konuşmamaÊ kolayının bedelini kendimi bitirmekle ödememeliyim. Dilimi konuşmak için öğrenmenin olanakları varken, artık öğrenememenin gerekçelerine sığınmam, kendime karşı bir ciddiyetsizlik değil de nedir? Ben yokum bu basitliklerde. Bilmiyordum, öğrendim. Önce kurmanci lehçesini, sonra Zazaca lehçesini öğrendim. İlk işim evimde başlamak oldu ve öyle yaptım. Konuşuyorum, okuyorum, yazıyorum. Ondandır diyorum, sahte tarihin seni gerçek tarihinle uzaklaştırdığı mesafeyi kapat, dilini öğren ve önce kendinden, önce ev içinden başla.

Îlhami SERTKAYA