İlhami Sertkaya: Ya
Bu Deveyi..
Bedevilerin
deve sırtlarında çöl rüzgarlarına salladıkları eşarplarında bir edebiyat deryası çıktı.
Sözler ve duygu yoğunluklu söylenceler, çölde yankılanırken, onu susturmaya çıkan özel bir siyasi güç
yoktu. Gelişti, genişledi ve İslam ile beslenip yayıldı. İslam, bu edebiyatın kervanı
oldu. Kılıç ve atın gidebildiği yere onu götürdü. Acıyı dindirmemek için ağlamamayı
tasviye eden eski Arap aşiret reislerinin intikam duygularından, halife çatışmalarının siyasi
arenalarından, Arap hayatının bütün iyi ve kötü detaylarından bu edebiyat kökleşti. Çölden esen bu
rüzgar, Arap'ı uluslaştırıp, devlet (ler) kurdurttu.
Gariptir ki, insanlığın bir
değeri, birikimi olan edebiyat, ancak kılıcın acımasız hükmüyle devletleşebiliyordu. Mani
ve Zerdüşt edebiyatında kılıcın hükmü olmadığı için, tarih onları küllerine savurdu.
Uygarlığın beşiği olan Mezopotamya'ya at ve kılıçtan başka hiç bir insani değerleri
olmayanların bu koca uygarlığa çok geri ve yabancı olmalarına rağmen hükmedebilmeleri başka
nasıl izah edilebilinir? Tarih burada acımasızdır. Tarih, burada kılıcı ve vahşeti
olanındır. Ne zaman ki suçlu kılıç, suçsuz atın sırtına bindi, uygarlığın
tarihi, bu vahşi tarihin ayakları altına alındı. Mezopotamya ilk büyük darbeyi oradan aldı.
Yere düştü. Ondan sonra gelenler rahatlıkla bu yere serili yaralıyı ard arda kuşattı. Bizler
o büyük darbenin 21. yüzyılına taşınan bedelleriyiz.
Akıl gelişti, teknik gelişti,
red etme bilinci, çözümler, alternatifler gelişti. Fakat o büyük ve ilk darbenin gelenekçileri, bu gelişmelere yeni
ve utangaç kılıflar uydurarak, deve dikeni batmış ruhlarındaki servet ve iktidarlarını
bütün uygarlıkların ve demokratik çözümlerin üstünde tutmayı yine ve yanlız kalçalarındaki silahla
ve kasalarındaki parayla sürdürebildiler.
Rönesans doğuya uğramadığı için, günümüzde
en koyu aptallıklar ve tabii ki en eski tarihi haksızlıkların vahşetine uğrayıp en çok
çözüm bekleyen sorunlar yığını doğudadır.
Afganistan'ın acılı manzarası,
Irak'ın Saddam ile dibe vurması, Türkiye'nin güldürücü, trajik inkarcı politikası, İran'ın Molla
hükmü, Suriye'nin ölen Baba'nın yerine geçen oğlunun alkışlanması, yukarıda kısaca işaret
ettiğim yıkılası lanet sebeple direkt ilgilidir. İki kere ikinin bütün dünyada dört ettiğini
inkar eden bir kimse de kalmadı fakat, Türkiye'yi yönetenler, kendi servetleri ve çıkarları için, bütün demokratik
istemleri, bir tarafa bırakıp, iki kere ikinin beş ettiğini söyleyebiliyorlar daha.
Hemen hergün
insanlıkla alay edercesine açıklamalarda bulunan Türkiye yönetimi, son günlerde yine Afganistan'la ilgili Ecevit'in
etnik yapıya dayalı geniş tabanlı hükümet önerdi. Yaa gördünüz mü şu karabahtlı demokratik anlayışı! Başkalarına
ve dünyaya nasıl demokrasi dersleri veriyor. Türkiye'ye sıra gelince "Ama, fakat, efendim şey yani. Olmuyor"
akıl fıçısı olmuyor! Sen de neticede kılıçla başlayan vahşi tarihin günümüzdeki gelenekçisisin.
Ya bu deveyi güdersin ya bu hendekten geçersin.
|
|