imaj.ilhami.jpg

3.Dil yarasi
Home
Düsünce ve Kolay Ezbercilikler
Aynayi Kendine Tutmak
Acayip Seyler
Aliskanliklarin Psikolojisi
Nuray Erenler ve Muratlarina Ermeyecekler
Linç Kültürü
Hiç Olmak
Manzaralar ve Biz
Karerce Bir Isik Yakmak
Bu Bir Borc Yazisidir
Su Insan Kizi de Garip
Karer Siteleri
Tarihin Tarihsizligi-2
Tarihin Tarihsizligi-1
Bulanik Sular ve incik Boncuk
Hallerimizden bazi haller
Durgun Gölleri Karistirmak
Tarih Masal Olsaydi
Kani Yado
Lozan Ve Oynanmis Kaderimiz
Ne gariptir bu Insanoglu
Onlarin Basbakani ve Bizim Amed
Ya Bu Deveyi Güdeceksin..
Eylül Kiran
Mercan Vadisi Denince
1.lüks siyaset
3.Dil yarasi
4.Digisen degistirecek
5.Kendini kemirmek
6.Cewlik bir siir
7.istanbul saldirilari
8.Ensenizi kabartmayin
9.Ömrüme mektuplar
10.Önce evinden
11.Evet pismanim
12.Köln yürüyüsü
13.Aldatilacakmiyiz
2.bin ladin
Ön söz
Anlasilmamak
Sözün bittigi yer
Pircan yaylasi
Cölasan'a mektuplar-1
Cölasana'a mektuplar-2
Cölasan'a mektuplar-3
Garip haller
Newroz adaleti
Tutsak sevgiler
Düsüncenin fay hatti
Durum ve durumlar
Türk devlet dalaveresi ve biz
Nefret
Bayrak ve tahammül
Cewlik bir siirdir simdi

 

DİL YARASI       17/05/2002

Her sorunun kendi kendi kapsamı vardır. Olumlu ya da olumsuz yankısı, kapsamını etkiler. Bir agrım olduğunda, sadece ben çekerim. Sadece ben düşlerimin girdi çıktılarıyla ilgiliyim. Şu an elimde alınmış dilimin bedeli olarak türkçe yazmamın, kendi anadilimin kıvamını, özgül detaylarını, esprilerini, akıcılıgının bana verdiği mutluluktan yoksun olmamın,ona hasret duymamın duygusunu yaşayarak çekiyorum. Fakat işte bu hasret, bu duygu sadece benim degildir. Çünkü dil, sadece benimle ilgili degil. Bir toplumun,bir ulusun, halkın sorunudur. Onu konuşan, ona ait olan her kesin sorunudur. Ulussuz, halksız dil düşünülemediği gibi,dilsiz ulus, halk da düşünülemez. Ulusların, halkların tarihinde en büyük ve önemli olgunun dil oldugunu söylersem abartmış olmayacağımı  düşünüyorum. Çünkü dil, sadece sanıldığı gibi bir iletişim aracının da ötesinde, adeta bütün halkın, ulusun renklerinin simgesidir.

Dilsiz edebiyat, kimlik, kultür, ya olmaz, ya da yok olmaya yol alınan bir eksikliktir.

O zaman şunu sorabiliriz: Dil biterse ne kalır? İşte karşı karşıya kalınan trajedi bu gerçekliktir. Var olmak ve yok olmak sorunu işte böyle dile endekslidir. Fiziki imhaların yanında, kültürel imhaların dayandığı alan dildir. Kızıl kıyamet dil için koparlıyorsa, önemi anlaşılmalıdır.Türkiye cumhuriyeti daha kuruluş aşamasında, o bölük pörçük bütçesiyle, ekmeğinde olma pahasına kürdistanda okullar  açıyordu. İlk dile saldırmaları, ilk ‘yok edilişin ‘uygulanması gereken ilk planıydı. Jandarma ve okul, bizim coğrafyada inkarcının biribirini bütünleyen simgeleridir. Jandarma, inkarımızın fiziki imha ve ‘sükünetinin’, okullar da, kültürel imhanın simgesidir.

Dil, düşünmeyle direk ilgilidir. Hangi dili konuşuyorsanız, o dilce düşünüyorsunuz. Düşündüğünüz dilin rengini taşır, onun edebiyatını üretirsiniz. Bir dil ile başka bir dilin edebiyatı olmaz. Dilini konuşmayan, konuşamayan bir insan, ulusal ruhunun duygularını gerçek anlamda yaşayamaz. Onun ile ulusal ruhu arasına mesafeler girmiştir. Dili, beyin ile direk olan ilişkilerinde koparılmıştır. Beyin ile direk ilişkilerinden koparılan dil, beraberinde ulusal gerçekliğinde, ruhunda, kimliğinde, edebiyatında, kültürünün duygularından da zaman içinde kişiyi, toplumu mesafelendirir yok oluşa doğru sürükler. Tarih, bu aşamada terse döner. Toplumun, ulusun manevi yolu, bu aşamada kesilir. Edebiyat, kültür, kimlik, bu aşamada yara alır. Çünkü bütün bunların anahtarı olan dil, yara almıştır. Ancak dilin gelişimi, kulanım seviyesi kadar edebiyat yapılır.
Kürt halkını inkar eden devletin, öncelikle dile saldırması bundandır. Kürdistanda ‘türkleştirme merkazleri’ planından günümüze kadar o dönen dolaplar, planlar, projeler dilimizi yok etmek içindir hep. Fiziki imha ve kültürel imha atbaşı yürütülmüştür.Çanakale, iç anadolu, ege, gibi toprağından göç ettirilp oralara insanlarımızı yerleştirmenin başka izahı var mı?. Dillerinden kopulacaklar, türkçe içinde eriyecekler. Böylece kendi gerçeğinin duygularından uzak kalcaklar.Kürtçeyi bilmeyen, kendi ulusal gerçekliginin tarihinden, kimliğinden, kültür ve renginden uzaklaştırılmış ve ‘oralı’ olmayan bir kürt, artık kültürel imhaya uğramış demektir.Yani artık kendi ulusal gerçeği için bir şey ifade etmeyecek ve anlamsızlaşmıştır.İşte göç ve sürgünlerin, devletin kültürel imhadan amacladığı bu plandır. Çünkü o kürt,

 artık kendisi için değil, kendisini inkar edip adam yerine bile koymayan devlet içindir.

İşte bu serüven dil ile başlar.İnsanın kendisini bitirmesi ya da bitirmemesi de dil ile ilgilidir.

                    X                 x                x                 x

Bir halka zoraki dayatılan başka bir dil, kompleksini de beraberinde getirmektedir. Burada psikolojik aşama devreye giriyor. O ‘üstün’ diye lanse edilen dil, artık adeta ‘medeni’!, ‘uygar’! ‘çağdaş’! olmanın kıstası olarak şırıngalanıyor. Annem zazaca, kürtçe konuşurken utanduğım garip ve aşağılık kompleksin param parça ettiği bir çocukluktan geliyorum. Bizim coğrafyanın çocukları,aşağı yukarı böyle komplekslerin lanet tuzaklarından geçmiştir. Çalınan değerlerimin bilincine vardığımda, bitirilişimin sürecini durdurdum. Yıllarca bu bitiriliş trajedisinin dudurulması çabasında bulunurken, hemen bütün teorik faaliyetlerim yine türkçeydi. ‘Anadilimin yarasını sarmalıyım’ derken, bu satırlar gibi türkçe konuşuyor, türkçe düşünüyordum. Oysa anadilimin yaşatılması, gelişmesi başka bir ‘dille dile getirmekle’ olmazdı. Öyle yaptım ve inkarın bütün içime yerleştirilmiş kırıntılarını söküp attım.  Kürtçenin zazacanın , eğitimini aldım.Şimdi yazıyor konuşuyor okuyorum. Kendimden başladım, evde başlattım, çevremde kullanıp, günlük hayatıma yerleştirdim.

Son haftalarda kürtçe eğitim kampanyası ile ilgili türkiyede koparılan gürültülere, göz altına almalara, gülünç açıklamalara bakarken, dikkatimi iki olgu çekti en çok. Birincisi, sanki bu sorun yetmişi aşkın yıldır yoktur da, yeni ‘gökten inmiş’ gibi göstermek isteyenlerin aldatmacalı gariplikleri. Bunlar anlaşılıyor. Dile tahammül etmemenin rezileşme pahasına sürdürülen mantığa bakmamız bile,dilin ne kadar önemli olduğunun göstergesidir. Boğazlarını yırtanlar, kendilerini adeta kaldırıp yere çalanlar, parlementoda Clinton’un ingilizcesini alkışlayıp, Leyla zana’nın kürtçesini hapse tıkıyorlardı. Resmi ideolojinin üzerinde oturduğu inkar politikacıların, ‘çağı yakalmak’ söyleminin yanında ne kadar gülünç oldukları, insanlık nezdinde nasıl büyük bir ayıbı alınlarında taşıdıkları pek umrunda değildir. Gıdalarının besinleri olan türk şövenizmi, başka diyarlardaki türkler için ‘dil hakkı’ ‘kültür hakkı’ gibi insani değerler nezdinde hiç bir humanistin karşı çıkamayacağı hakları savunduklarında, kendileri için istediklerini kürtlere sıra gelince yakayı ele verecek bir dönme dolap cambazlıklarının profilini çiziyorlardı. Önceleri ‘kürtce diye bir dil yoktur’ diyenler şimdi sözlerine sahip çıkamazken, yeni gerekceler bulmakla ‘akıllı’ olduklarını sanıyorlar. Bu kez ‘Bunların niyetleri başka’, ‘Elini versen kolunu isterler’ gibi numaralar. ‘El kol’ pek bilmem ama, dil, insanın doğarken tercih edemeyecek kadar insana ait bir haktır.Ne hatırlara gelir, ne de ideolojilere sıgar. Bunların ötesinde tüm bir halkı, ulusu kapsayan bir haktır. Siz inkarcılık yaparken, rant dolapları çevirirken, ‘susurluk adaletlerini’ sergilerken bile türkçeye ihtiyacınızın olduğunu unutuyor olamazsınız. Hırsızın da, sahtekarın da, devrimcinin de ,profesörün de, öğretmenin de, her meslekten ve renkten insanın da dile ihtiyacı var. Bu bir parti, bir sendika, bir gelir geçer düzeltim, bir ideoloji işi değildir. Bunu kasten kürtlerden bir partiye, PKK ye mal etmenizin altındakı sıkıntılarınızı anlıyoruz. PKK olmadan da kürtlerin yasakladığınız dili vardı .PKK olmasa da olacak.

Amacınız, yetmişi aşkın yıldır yaptığınız gibi ‘Hem üzümü yemek, hem bağcıyı dövmek’tir. Kendin için ne istiyorsan başkası için de onu isteyecek kadar insani değer yargısına ulaşacak kültüre erişilmediği müddetce, hep ‘Hassassiyet’ tiyatrolarına ihtiyac duyulacaktır.

Peki efendim sizin ki ‘hasassiyette, bizimki ne? Her dil, insanlığa armagan olan bir kültür kanalıdır. ‘Hassasiyet’ diye bu kültür kanalından yararlanmak yerine, onu köreltmek isteyen, yasaklamış bir mantığın ardında duran birinin, insani değerlere sahip olduğunu izah eden bir kişi varsa yer yüzünde, söyleyin.

                        X         x      x              x

Bizim yaralı coğrafyanın aydınları, dayatılan inkara karşı toplumsal, ulusal örgütlenmelerde yürüttükleri faaliyetler gibi, kişisel olarak da, önemli sorumluluklarını yerine getirmek zorundadırlar. Evet, dil bir toplumsal, sistematik ve özgür eğitim sorunudur. Fakat, ulusal, toplumsal sorunlarımızın temel çözümü olan ve özlem duyulan bu aşamaya ‘önce ulaşalım sonra zaten her temel sorunumuz gibi dil sorunu da çözülür’ gibi bir mantıkla ele alınamaz.Bu anlayış, kanımca bilerek ya da bilmeyerek kişinin kolaya kaçması, kendisini kandırmasıdır. İçinde biraz da kompleks duygusu vardır. Oysa dili yaşatmanın yeri ve zamanı yoktur adeta. Dilimizin inkar politikasını sürdürenler, dil konusunda pek de duyarlı olmayan bu kesim insanlarımızın konuşamadıkları, ya da bölük pörçük konuşabildikleri kürtçeyi örnek gösterip, dilimizin ‘ ihtiyaca cevap vermediğini’! ya da ‘kendileri bile konuşamıyorlar’ türünde, her alanda olduğu gibi, bu alanda da zayıflıklarımızı kullanıyorlar. El oğlu, bu manzaraya sebep olan marifetin kendileri olduğunu bilmeyecek kadar aptal değil. Sorun, her alanda kendilerine koz bulabilecek zayıflıklarımızda yaralanmaktır. Anadilimizi konuşabilen, onu okuma, yazma ve günlüğünde kulanan bir insanımız, kendi şahsında inkari bitirmiştir. İşte dil yarasını sarmak, dilimizi ilerletmek için, inkarı kendi şahsımızda bitirebiliriz. Her kes kendisine sormalı: Ben dilimin yarasını kendi şahsımda sarmış mıyım? İnkarı kendi şahsımda bitirmiş miyim?.

İzninizle, içinde bir çağrı mesajı da taşıdığına inandığım bu konuya dikkatleri çekmek istedim.

Sadece ‘roj baş’ ve ‘şev baş’ la bu yarayı saramayız.

Yara, bir bütün olarak dil yarsıdır.

İlhami Sertkaya