TÜRK DEVLET DALAVERESİ VE BİZ
Asya eğemen kültüründe, ataerkil felsefesine dayalı zor’un bütün toplumu yönlendirebilen ‘tanrısal
kudreti’ olmasaydı, yaklaşan 2005 yılında,bu günkü kanlı,ve vahşet manzaralarının
daha hüküm sürdüğü orta doğu ve onun sürüklediği gündemler değil, çağa uygun manzaralar ve başka
gündemler olacaktı. Sınıfsal,toplumsal ne kadar tahliller yapılsa da, ne kadar ‘kurtarıcı’
ideolojiler alternatif diye dayatılsa da,’yaşasın-kahrolsun’ ikilemiyle bütün bir hayatı acıya
çevirmek ve sonra ‘acıyı bal eyleme’nin temelinde, bahsettiğim eğemen kültürün biçimlendirmesi
vardır.İki yüzlü, başta kendisini kandıran,inanmadıklarını doğruymuş gibi
söylemek zorunda kalan bir ucube şekillenmenin güç odakları, koca bir Asya’da, daha eğemenliklerini sürdürüyorsa
ve bu,toplumlara ‘ortalama’ ya da ‘mükemmel akıl’diye dayatılıyorsa, mesela Esad’lardan
baba ölünce neden oğul yerine geçmesin? Korku cehennemiyle koca halk yığınlarını rahatlıkla
susturan bu gelenek karşısında haklı olmak yetseydi,biz mesela buğün kürdistanda zazacamızla,
kürdcemizle özgürlüğümüzle alay eden şu insan taslaklarının eğemenliğinden çoktan kurtulmuştuk.
Avrupa
kıtasında aklın evrimi, rönesansı’ı gerçekleştirdiği için,her alanda gelişmişlik
ve gündem farklıdır.Saddam’ları esad’ları ve koca bir halkın değerlerinin yasaklarıyla
oynayan kemal’cılığı artık bu kıtada göremezsiniz.Hitler’in vahşetiyle bu ‘kurtarıcı’!
ucube şekillenmeler tarihe karıştı.Almanya’nın ‘ırk’ kompleksine dair ‘garip
aklı’nı, rönesansın evrensel ufuklarındaki insanlık aklının gerçekci ve bilimsel
kültürü tarihin çöplüğüne fırlattığı için, Hitleri kendi tarihlerinin kara bir lekesi olarak adlandırması
başka nasıl izah edilir?Bunun gibi Türklerin erk olduğu bütün coğrafyada başka halkların bütün
değerlerini inkar edip yasaklamalarını,bu yasaklarla bütün değerler üzerinde kepazelikleri marifet sanan,
yakımları yıkımlarıyla, insan kafalarını kesip üzerinde poz vermeyi hüner sanan,kanlı
kirli tarihleriyle daha övünmeleri nasıl izah edilebilinir başka?Rönesansı iğrenç saltanatları için
eğemen güç oldukları Asya toplumlarına yanaştırmamayı rahatlıkla beceren bu fanatik felsefe,silah
ve paradan başka hiç bir insani dayanakları olmamalarına rağmen eğemenliklerini sürdürebiliyorlarsa,
bu lanet ‘kudretli tılsım’ karşısında haklı olmanız, insani değerlere
sahip olmanız, Asya da pek çözümleyici olamıyor. ‘Haklısın ama alacağın yok’ esprisi bu ğerçeği
ifade ediyor. Haklı olmanız yetmiyor, bunu gerçekleşitirecek caydırıcı gücünüz olmalı.Avrupa kıtasında
kızıltepedeki gibi on iki yaşında bir çocuğun devlet güvenlik güçleri tarafından
sebepsiz katledildiğini düşünün.Susurlukları,’faili meçhul’ları düşünün...ormanları,köyleri
yakmaları düşünün...bu vahşeti yapanların devlet politikası gereği ‘vatan ve milletin
selameti için’ yaptıklarını söylediklerini düşünün.. ve bu kattillerin (Mehmed Ağar’ların)
siyaset sahnesinde özgürce boy attıklarını düşünün...bir de bu katilleri öven kravatlı takımının
gazetecilik yaptıklarını düşünün... Bulamazsınız.... Emin Çölaşan’ları, Ertuğrul özkok’ları
psikolog kliniklerine bile yatırmazlar avrupada.. zaten öyleleri de yoktur çünkü dalkavukları besleyen, üreten ve
insanlıkla alay eden diktatörlükler yoktur.İki yüzbin türk nufusu için devlet kurma hakkının tartışmasını
değil de şeklini uluslararsı diplomasi masalarına çeken yaratma rauf denktaş,yirmi milyon nufuslu
kuzey kürdistandaki halkın kendi ülkesinin adını kulanmasına bile karşı çıkıyor.’kuzey
kıbrıs’ ismi hiç tartışılmıyor ama ‘kuzey kürdistan’ ismi gelin görünki daha
yasak. Çünkü para ve silah eğemendir ve bu, politikada ‘çıkar’kelimesiyle ifade ediliyor. Ediliyor da..bence
bu gerçeği biz mazlum ve haklı olanların eğemen şuçlular karşısında anlayabildiğimiz
oranda, politikada gerçekçi olabiliriz.Biz kimsenin ülkesini almadık kimsenin dilini, kültürünü, kimliğini yasaklamadık
aksine Arap, Türk, Acem bizim ülkemizi almış, bize ait bütün değerlerimizi yasaklamış.Biz demokrasi
ve özgürlüğü sadece kendimiz için de değil yaratma rauf denktaş’in da hakkı olduğunu savunuyoruz.Fakat
kimseler bizim özğürlüğümüzü istemiyor. Ve böyle acımasız adaletsiz bir Asya parçasında yüz yıllardır
kırılıyoruz.Ve bir dönem Politik dengelerin zıkzakları içinde amerika gelip bize hayat hakkı
tanımayan bir kanlı diktatörü deviriyor.Dünyanın neresinde olursa olsun bize ait bir devletleşme olursa
onu yıkacağını aleni çekinmeden söyleyen bir iğrenç felsefenin kuşatmaları içinde biz kürtlere
‘anti emperyalizm’ derslerini vermeye kalkan da yine bu felsefenin sahipleridirler.Ülkemizi ,işgal eden sen,bizleri
yok etme projeleriyle seksen yıldır uğraşan sen, mezar taşlarımıza bile adımızı
yazmayı,köylerimizin, şehirlerimizin, nehirlerimizin adlarını yasakalyıp değiştiren sen,
kimliğimizi yasaklayan sen, bütün bunları yaparken ‘şeytanla’ bile itifak kuran sen, bana Amerikayı
hedef gösteriyorsun....Sanki bize bütün bunları amerika yapmış gibi...sanki dilimizi kimliğimizi edebiyatımızı
bize ait bütün ulusal degerlerimizi amerika yasaklamış gibi.. Bu iğrenç ve iki yüzlü, dalaverci yetişme kültürü
zora dayalı eğenemliğini sürdürmeseydi insanlık karşısında, biz Oktay ekşi’lerin
yirmi milyon kürdistan halkının her özgürlüğünü dile getirdiğinde o şerefsiz ‘kardeşlik’kavramıyla
tılsımlaşmış, ‘var ama yok sayma’masallarını okumazdık.Ve ‘kürdün
bir temsilcisi’ diye lanse edilen Leyla zana’lar, az buçuk kürtlerin özgürlüğünden bahsettiğinde,bu
inkarcı, katil ve suçlular güruhu karşısında kendisini adeta ‘af ettirme’duygusunu değil,
koca bir halkın özgürlük davasından utanma duygusu taşıyacak ve o az buçuk özgürlük içeren bildiriyi savunacaktı.
Bir
halkın kendi kaderini kendisinin tayın etmesinin adının ‘suç’sayılmasının,
insanlıkla yakın- uzak ilişkili olmadığını bilmiyen yok artık.Bu gerçeği TC yi
yönetenler de, cümle ‘ekşi’lerde bilmiyor değiller.Leyla zana’lar da iyi biliyorlar. Peki o zaman bu hengame, bu
‘Ali cengiz’ oyunu nedir? Bu oyun, eski lozan’larda kalma dalavereci Türkün, uluslararası güç odaklarına
rüşvetler vererek, kendi kürdünü böyle önemli tarihi kavşaklarda devreye sokarak bir ‘oldu bitti’ye
getirme planlarından biridir.İşi Leyla zana’lara bizler kendimiz bıraktık, bırakıyoruz.Kimseleri
suçlamanın faydası yok.Eğer bizler politik arenada, Bruksel meydanlarında, zamanı gelmişken,
kaderimizi belirleyen o kötü türk dalaveresinin oyunlarını haykırsaydık,eğer bizler yirmi milyon
halkın statüsüzlüğünü açıkca dile getirseydik, leyla zana’ların etkisi ne kadar olabilirdi? Kürdistanın
bir kenti kadar olan nufusuyla kıbrıs sorununu yıllardır masaya yatıranlara, yirmi milyon bir halkın
ulusal sorunundaki ‘lozan dalaveresini’yerden yere vuramadık.Koca bir ulusun bir ulusal temsilini çıkaramadığımız
her zaman ve yerde, hemen her kesin kendini ‘ulusal temsil’ diye lanse etmesinin şaşılacak nesi
var?Böyle durum ve hallerde Leyla zana’ların Türk dalaversinin çerçevesindeki söylemlerde şaşılacak
ne var? Demek ki bilmek de yetmiyor.... O halde haklı olmak ve bilmek, sadece sorunun ve sorunların söylem düzeyidir.Bu
gerçeklerin hayat bulması ise politikada ‘caydırıcı güç’ile mümkündür.Türk dalaveresinin haksız
olduğunu, görüşmeler yaptığı AB yetkilileri de biliyor.Ama bu dalavere, eğemenliğini kurmuş,caydırıcı
gücü oranında isteklerini dayatabiliyor.Politika, kimsenin haklılığı ve acılarına bakmaz.Gerçekci
olmalıyız.Ulusal özgürlük davası,ulusun kendi kaderini kendisinin belirlemesi, kendi özgür yönetimidir.Gelin
görün ki,2004 yılında, Leyla Zana’lar,bu tartışması bile tarihe gömülmüş gerçekliğe
‘dil sürtüşmesi’ türünde Türk dalaversinin lehine zaman kaybettirmenin planlarındadır.Üstelik Amed
nufusu kadar bile olmayan kıbrısın yaratma Rauf Denktaş’ların ‘Azarlamalarına’uğrayarak....
Ona
yanıyorum... Bütün ‘suç’ sadece Leyla zana’lardaymış gibi, uluslararası arenada bir temsil çıkarma
yerine kendi küçük dünyalarıyla sadece eleştiri yapanlara, yani bizlere yanıyorum.Yüksek bir dağın
tepesinde durup, anlaşmalı dövüşen kaplanların dalaverelerine, bir ulusun en temel hakkını,
haklarını kurban etmek kader değilse, ulusal temsilimizi çıkarmak zorundayız.Değilse Bu manzaraları
seyretmek zorunda kalacağız. Başka bir çare, bir alternatif var mı...? Boğuştuğumuz güç(ler),Asya eğemen kültüründen
boylanmış, ataerkil fanatikliğinin odaklarıdır(lar).Böyle bir coğrafyada, yirmi milyon kuzey
kürdistan halkının ulusal ve uluslar arası alanda temsili ve caydırıcı gücünü yaratmak, Leyla
Zana’lara bırakılmayacak kadar ciddidir.Her halde biz sadece kendilerinin temsilleri olan marijinal
siyasi çevrelerden, partilerden bahsetmiyoruz. İşte bu ulusal irademizin caydırıcı, temsili gücü gerçekleşemediği
için tarihimize ‘Lozan’lar girdi.Şimdi ikinci bir ‘lozan’ ve Türk dalaveresiyle karşı
karşıyayız ve ulusal temsilimiz yoktur diplomasi masalarında.Yakınmalarımız, eleştirilerimiz
çözüm gücünden yoksun olduğu müddetce kimseler pek dinlemez, biz bize kalırız. Ya kaderimize diplomasi alanından da, mudahale etmeyi
sürdüren bütün dalavereleri yerden yere vuran ulusal temsilimizi çıkaracağız, ya da bu manzaraları sadece
eleştirerek seyredeceğiz.
İlhami Sertkaya 17 ekim 2004
|
|
|
|
|