Tarihin Tarihsizliği(2)
İlhami
Sertkaya
Yıl 2005, yer binlom sitesi, yani adı bile yasak edilmiş, bir ülkenin,
bir yöre insanlarının, yani sorulduklarında kuşkusuz hepsinin demokrat,
evrensel, ilerici, anti ırkçı, anti faşist diye cevap aldıklarınız insanların
yoğun olduğu bir site ve şu alıntıyı okuyoruz:
Madde 10: Herkes dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce felsefi inanç,
din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde
eşittir.
Ve bu alıntının övünerek Mustafa Kemal’ a ait olduğunun heyecanıyla yazan
sayın muhittin Çalağan, bir de ‘son gaz’ devam ediyor kendince;
”Değerli canlar!
Anayasanın bu hükmü Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan beri özelikle
Mustafa Kemal Atatürk'ün titizlikle uygulamaya koyduğu ve ulusal birlik
ve bütünlüğü pekiştirmenin vazgeçilmez koşulu olarak kabul ettiği bir
düşüncenin yazılı olarak ifadesinden başka bir şey değildir. Ve bu
yaklaşım sayesindedir ki, Türkiye Cumhuriyeti Türkü, Lazı, Çerkezi,
Boşnağı Pomağı, Ermenisi, Müsevisi, Alevisi, Sünnisi tanrılısı,
tanrısızıyla birlikte yedi “düvele” karşı omuz omuza çarpışmış ve
dünyanın her zaman bu en nazik bölgesinde tarihin emperyalizme karşı en
büyük zaferini kazanmış ve insanlarını barış içinde bir arada mutlu
etmeyi başarabilmiştir.”
Evet… Trajedimiz budur… Tarihine çelme vurulmuş bir tarihin çocuklarından
bir bölümünün bize anlatmak istedikleri, oynamak istedikleri
karer’cilik’, devrimcilik’, ‘demokratlık’, ‘insanlık!’ budur…
Memnun musunuz?
Doğru mudur şu yukarda yazılanlar?
Yani Kürt, Türk, Laz, Çerkez fark etmiyor, her halkın kendisine ait bütün
değerleri fark etmiyor ‘anayasa!’ da bütün bu halkların değerleri eşitçe
kendilerini ifade ediyor mu?
Yoksa tek bir dil, bir kültür, bir renk, bir bayrak, bir edebiyat, bir
kimlik mi sadece eğemen?
Muhittin Çalagan Afrikada değil, Türkye’de yaşadığına göre bilmiyor mu
dersiniz?
Peki bilmesine rağmen nedir böyle insanların derdi?
Şimdi ben Muhitin Çalagan’a kendisinin dilinin, kültürünün, edebiyatının,
kimliğinin yasak ve inkâr edildiğinden ve bunun da tıpkı yukarda alıntı
yaptığı insanın ‘bir tarihi hiley’le bunu yaptığının gerçekliğinden
mi
bahsedeyim?
Yoksa bu bir hile ve yalan değil de ben mi bilmiyorum?
Yoksa Kürdler kendi değerlerini özürce yaşıyorlar, dilleriyle
eğitimlerini özgürce yapıyorlar; kimliklerini, edebiyatlarını,
tarihlerini, kültürlerini özgürce, mesela Türkler gibi eşitçe yaşıyorlar
ve hatta bunu ‘anayasa’ güvence altına bile almış, o yüzden zaten
emperyalistler buyurmuş da Kürtler de ‘başımız üstüne sizi kırmayalım’
demişler dağa, taşa, kıra, fırtınaya çıkmış, onların hatırı için
‘baş
kaldırmış’lar piknige çıkar gibi de ben bilmiyorum…
Ne diyor bu Muhittin Çalagan ‘insanlık aşkına’?
Yoksa ‘Çanakalede,Eğe’de kandırarak savaştırıp, sonra Kürtlerin haklarını
yasaklamak için bu ‘hileleri’ yapanların bile savunamadıkları bir
dönemde, bu ‘hile sahiplerini’ savunmak, Muhitin Çalağan gibilerine mi
düştü?
Alevilik adına üstelik…
Karerli olma adına sonra…
Yoksa ben Muhittin Çalagan’a bir halkı ve ülkeyi eğemenlik altına almanın
‘kurtuluş savaşı’ olmadığını mı anlatayım?
Yoksa, işgal savaşının ‘kurtuluş savaşı’ ile karıştırdığını
mı anlatayım?
Yoksa ‘Diyab Ağa’ların trajikomikliklerinden mi bahsedeyim yine?
Yoksa Seyid Rıza’ların o soylu direnişinin inkarcı, hileli, iki yüzlü
Türk ırkçılarına değil de ‘Nasretin Hoca’ya karşı ‘can sıkıntısından’
olduğunu mu belirteyim?
Yoksa bu Türk ırkçı ideolojisinin adı ‘Kemalizm’ değilmiş de, bilinmeyen
bir şeymiş meğer benim bilmediğim…
Yoksa 16 ocak 1923'de ‘daha kendisine Kürtler lazım olduğu dönem yani'
İzmit’teki konuşmasında ‘Kürtlerden!’ bahsedip 20 Nisan 1924’de ayağını
sağlamlaştırınca yine Kürtlerin sayesinde, Kürtler adına ne varsa silip
süpüren anayasa oluşturan ‘Hile’den mi bahsedeyim Muhittin çalagan’a?
Yoksa bunun adı iki yüzlülük, yalancılık, ‘Bir Türk hilesi’değil de
neymiş?
Bu ‘yoksalar’ çok uzatılabilinir. Kısaca şunu belirtmek istiyorum. BİZİM
ÜLKEDE, BİZİM İNSANLARIMIZ,BİZLERİ ALDATAN KANDIRAN EL ALEMİN YALANCI
HİLELİLERİ VE ONLARI SAVUNAN YALANCILAR KADAR, ONLARDAN DAHA CESARETLİ
OLMAK ZORUNDADIRLAR…
Demiştim ‘durgun gölleri karıştıralım’, ve ‘incik-boncuk değildir söz
konusu olan… Öyle olsaydı uğraşmazdım. Sorun düpedüz bir halkın kaderine
yönelik bir 80 yıllık kanlı oyundur… Bu sitede şimdilik bu talihsizliği
en açık Muhittin Çalagan’ın şahsında okudum…
Ve demiştim yine ’BU HALKIN VE DEGERLERİNİN SAHİPSİZ OLDUGU O KARANLIK
DÖNEMLER BİTTİ’ diye! İnanmıyor da Muhitin Çalağan devam etsin, biz de
paslanmış dosyaları açacağız bu bir ön açıklamaydı sadece…
İlhami Sertkaya
23.08.2005
|
|
|
|
|
|