Hollanda’dan yaynınlanan “SESİMİZ” Gazetesiyle
yapılan röportaj (Temmuz-1992)
‘Dili, kültürü,
sanat ve edebiyatıyla can evinden yara almış bu coğrafya…
‘ZAFERİ
GECİKMİŞ SEVDAYIM’ adlı şiiri üzerine söyleşi ;
SESİMİZ-
Sevgili İlhami, öncelikle hoş geldiniz aramıza. Söyleşilerimizde, söyleşilerde artık gelenekleşmiş
bir soru ile başlamak istiyoruz. Sesimiz okurlarına kendinizi tanıtır
mısınız ?
İLHAMİ
SERTKAYA- Ben, üzerinde kıyametlerin koptuğu, adına insan olmanın, yaşamanın, ağır
bedelleri ödenen Kürdistan’ın Çewlik (Bingöl) mıntıkasından dünyaya geldim. Milyonlarca kürd çocukları
gibi, sırtıma giydirilen asimile gömlegi ile, eğitim enstitüsünü bitirdim. Ancak bir yıl savcılı,
mahkemeli görev yapabilidim. Çünkü yine milyonlarca kürd insanı gibi ‘ Bölücülük’ ile suçlanılıyordum.
Edebiyat ile, liseli yıllarda tanıştım, ilgilendim. Edebiyat sevgisi, ilk kez bu dönemde bilincimde yoğruldu.
Tarihi baş aşagıya çevrilmiş bu ülkenin bağrına dayatılan zulüm ve dramatik yaşamdaki
insan manzaraları, doğaldırki beni erkende sarstı. Bağırmalıydım artık. Gerçeklerin
hep yasak edildiği koşullarda, anne sevgisi gibi edebiyat sevgisini de ne yazık ki tadamadım.Yani onun
ile özgğrce sarmaş-dolaş olamadım. Ve o sevgiyi, çoğu kez yürüdüğüm dağ eteklerinde, gece
karanlıklarında yüreğimde taşıdım. Şimdi Hollanda’ da, büyük bir gecikmişlik,
ağır bir hasret ile kalemimde dökerek şiirlerimle konuşuyorum.
SESİMİZ-
Şiirlerinizi besleyen, ona kaynaklık eden yaralı bir coğrafya tüm çıplaklığı ile okuıru
sarıyor. Sesimiz okurlarına ; ‘Munzur diye şafağı var yakılan gecelerin’(sy.48)
gibi dizelerle betimlediüniz ‘coğrafya’ hakkında neler söylemek istersinniz ?
İLHAMİ
SERTKAYA- Göksünde bir değil, dört bıçak saplanmış ve ölmemeye
direnen bir anne düşünün. Ve annenin etekelrinde yetim kalmamak için direnen oğullarının, kızlarınının
boyun eğmeyen kahramanlıklarını….kanın sulara karışıp aktığı
nehirleri, yapraklarınını tankların ezdiği çiçekleri var. Dili, kültürü, sanat ve edebiyatı
ile can evinden yara almış bu coğrafya. Annenin bugün kolları işlek, gözleri açık ve ufuklara
bakıyor.Toprağından ‘camuşkıran’lara direnebilecek Newroz çiçekleri var artık. Tarifsiz
acılardan sonra, bugğn coğrafyanın güneyi sıcaktır.Kuzay, bahar iklimine doğru bir hayli
yol almıştır. Doğu’sundaki suların bulanıklığı, güneyin sıcaklıüını
da heniz yetersiz tadarak, bir türlü netleşmedi. Kuzey-batı parçasında esen arap rüzgarına karşı,
hala bşrşkşmşnş yeterince oluşturamayan fırtına eveli bir sessizlik var.Coğrafyanın
bu günkü durumunu kısaca böyle tanımlayabiliriz.
SESİMİZ-
‘ Ceylanlı kayalarda kaldı elleri gelinlerin, boncukları avuclarında kül çocukların’(s.49)
diye tarihe tanıklık, hayata sözcülük ediyorsunuz. Sözcülük artı tanıklık eşittir zulüm mü,
başka mı, dahası sürgün mü ?
İLHAMİ
SERTKAYA- Tarih, bize sömürge zincirine vurulmuş kürt toplumunda, adı ancak ‘zulüm’ ile tarif edilebilinecek
acımasızlığın sınırsız ve çeşitliliğinin sürekliliğini göstermektedir.
Böyle bir tarihte, zulüm, baskı, sürgün iç içe uygulanmaktadır. Marifetli, yaratıcı ve kahredici elleriyle
‘ceylanlı kayalar’ a çıkıp destnalar yaratan kürd kadını, elelrini düşmana teslim
etmemek için direnmiştir. Bu durumda elelrinde dikiş-nakış ve örgü yerine, kaya parçaları, tüfek
vardır. Vuru da vurulur da…onurlu yaşamak ister. Elleri düşman elinden değil, kayalarda kalsın
ister.Bacıdırlar, annedirler, gelindirler sonra…Çocukları vardır.Çocuklar, annelerinden başka
hiç bir şey his etmeyecek, düşünemeyecek kadar bebek iseler eğer,
bu kan-bıçak ortamında minnacık ellerinden, incecik boyunlarındaki oyuncak-boncuk taneleri ya kül olur,
ya da artık kendşlerini oyalayamayacak, ssuturamaaycak kadar anlamsızlaşır.Sonra uğruna dövüşülen
öz yurdundan kopartılmak ister. Bu sürgündür ve amaçlanan kültürel imhadır.Kürdistan’ da iki imha şekli
sürekli uygulanmıştır.Fiziki ve kültürel imha. İkisi iç içe uygulannır. Sorunuzda, söz konusu ettiğiniz
dizelerde fiziki imha ağrlıkta ve onu dizelemektedir,
SESİMİZ-
Yurt dışında yaşıyor olmak, bizleri yanlış
kanılara, yorrumlara götürüyor. Kısırlık, konu sıkıntısı vb.İnsanın insana
hatta kendisine de yabancılaşmasının doruğuna eriştiği bir ortamda, bir ‘kısırlık’
ta, ‘sıkıntı’ da söz etmek olası mı ? siz bunu nasıl yorumluyorsunuz ?
İLHAMİ
SERTKAYA- Farklı koşullar ve kültürler içinde yaşamak konusunda, kimileri tamamen karamsar bir tablo çizebilmektedirler.
Ben bunu doğru görmüyorum.her olgu gibi, bu durumun da olumlu ve olumsuz yanlarınız gözden kaçırmamak
gerekir.Teknik bir çok değişimler getirmiştir.Makine, insanları kendi bir parçası ahline getirme
kısırlılığını eğemen kılmaktadır.Bu da, maneviyatın, duyguların
gerilemelerine zemin hazırlamaktadır.İnsanın irades,nden somutlanan kişilikler, ya makine devinin
altında erir, ya da, koşulların gerekliliklerinde, yeni yaratıcılıklar oluştur.Güölü insan
umutlu insandır.Bu bağlamda insan olan bir yazarı da ele alabiliriz. Yazar yurt dışında, eğer
yalnız kendi ülkesindeki yaşanmışlığı konu alma gibi bence dar çerçeve amaçlarsa, elbette
‘kısırlık’ ve ‘konu sıkıntısı’ yaşar.Fakat onun ile birlikte,
içinde yaşadığı koşulları, çevresindeki gelişmelere karşı duyarlılığını
elden kaçırmazsa, bu ‘tıkanık’ durum yaşanmaz.Yeter ki yazar kendi coşkusunu ‘ülke-yurt
dışı’ şkşlenşyle daraltmasın.
SESŞMİZ-
Tekrar yaptınızıa dönerek son souyu soruyorum. Yapıtınız yazın çevrelerinde nasıl
karşılandı? İlhami ‘uçurtmalar bekleyen mavi bir boşluktur içim’(s.8) diyen ozandan okur
neler bekleyebilir ? tezgahta neler var ?
İLHAMİ
SERTKAYA- Biraz da gecikmeli çıkan bu (şiir olarak) ilk yapıtımdır.Benim için bazı yönleriyle
bir sınavdı.Bu sınavı kendi özgüllüğümde verdim ve başardım.Yapıtım umduğumdan
daha fazla beğeni buldu.Şimdi şiirlerimde eksik, güçsüz ve başarlı yanlarını daha iyi kavradığımdan
dolayı avantajlıyım….bu çalışmalarımdan sonra edebiyat alanında bir takım projelerim
var. İşte ‘uöurtmalar bekleyen mavi bir boşluk ‘ olan içimi, insanların ‘seyretme tadını’alabilecekleri
uçurtmalarla doldurmak, uçurtmak istiyorum.
SESİMİZ—Teşekürler
ve başarılar dileriz
İLHAMİ
SERTKAYA- Ben teşekür ederim..
|
|